19.png

ZEYTİN (OLEA EUROPAEA L.) YAPRAĞININ

 İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ

Dr. Mehmet Akif ERDEM (Fitoterapi M.Sc MD)- Prof Dr. Gökalp İŞCAN

  1. GİRİŞ ve AMAÇ

Tıbbi bitkilerin kullanımı, hastalıklarda rahatlama sağlayangeleneksel bir formdur ve birkaç medeniyette beş bin yıllık geçmişe sahiptir. Son 10-15 yılda, bitkisel ilaç alanında büyüme olmuştur ve bu ilaçlar hem doğal kökenli, hem de daha az yan etkilerinden dolayı hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerde popülerlik kazanmaktadır (Parvez, 2016; Shu, 1998).

Dünya sağlık teşkilatının (World Health Organisation, WHO) 91 ülke üzerinde yaptığı araştırmaya göre tedavi amaçlı kullanılan tıbbi bitkilerin toplam miktarı 20.000 civarındadır. Bunlardan 500 kadarının üretiminin yapıldığı kaydedilmektedir. Ayrıca değişik amaçlarla kullanılan bitkilerin çok azı farmokopelerde (kodeks) kayıtlıdır. Türk kodeksinde kayıtlı bitki sayısı 140 civarındadır. Halbuki halk arasında tıbbi amaçla kullanılan bitki sayısı çok fazladır.( Benli, M., Yiğit, N., 2005).

Antik çağlardan beri kullanılan ve bazı deneyimlerden sonra bulunan gıdalarındayanıklılığını artırma yöntemleri, aynı zamanda antioksidan olarak etkili bitkiselürünlerin kullanımını kapsamaktadır. İlk olarak beslenme maksadıyla kullanılanbitkilerin tedavi edici özelliği daha sonradan keşfedilmiştir. Mısır papirüsleri, kişniş vehintyağının tıbbi, kozmetik ve katkı maddesi olarak kullanıldığı binlerce reçeteden bahsetmektedir. İbrani ve Çin yazmaları bugün çok faydalı olan 2000 bitkiyi detaylıolarak anlatmaktadır. Grek ve Roma İmparatorluklarında, bitkilerin tedavi ediciözellikleri ile ilgili geniş bir süreç bulunmaktadır. 16. yüzyılda aromatik ve şifalıbitkileri sıcak suya koyan İsviçreli botanist Paracelsus, bitkilerin tedavi edici özelliğine önemli bir katkıda bulunmuştur. 19. yüzyılda ise Fransız araştırmacılar, parfüme olan talebin artması ile beraber araştırmalarını bitkiler üzerinde yoğunlaştırarak ekstrakt elde etmek için yeni prosedürler geliştirmişlerdir (Vinatoru, M., 2001).

Bitkiler, fenolik komponentleri mikroorganizma ve güçlü ultraviyole (UV)radyasyonuna karşı bir savunma mekanizması olarak sentezlemektedirler ve güçlüantioksidan özellik göstermektedirler. Antioksidanlar, yağ ihtiva eden gıdalaratatsızlığın ve lipid oksidasyonundan ileri gelen toksik bileşenlerin oluşmasınınönlenmesi için ilave edilmektedir.

Yani oksidasyon reaksiyonları yiyeceklerde yalnızca vitamin ve tat kaybına neden olmazlar, aynı zamanda serbest radikaller gibioksitleyen ürünler oluşturmaktadırlar ve bu radikaller istenmeyen kimyasalreaksiyonları başlatmaktadırlar. Bu oto-oksidasyon reaksiyonlarını önlemek için veyabunlardan kaçınmak için, antioksidanlar uzun yıllardır kullanılmaktadır. Ayrıca, kalpve damar rahatsızlıkları, kanser, yaş ve bağışıklık sistemi ile ilgili rahatsızlıklar gibibelirli hastalıkların asıl sebebinin serbest radikaller olduğu bilinmektedir. Doğalantioksidan maddeler bu serbest radikallerin zararlı etkilerini yok ederek kronikrahatsızlıklara karşı da potansiyel faydalar sağlamaktadır.

Zeytin ağacı yapraklarında bulunan başlıca polifenolik bileşen olan “oleuropein”, çoğuaraştırmacılar tarafından zeytin yaprağının tedavi edici özelliğinden sorumlu anakomponent olarak kabul edilmektedir.Oleuropein, doğal antioksidan özelliğinden dolayı birçok medikal müdahalede de kullanılmaktadır. Antioksidatif özelliğine ilave olarak virüs, bakteri, maya, mantar, küf ve diğer parazitlere karşı antimikrobiyal etkiye de sahiptir.

Zeytin ağacı, sadece meyvesi ile değil; yağı, dalı, kökü ve yaprağı ile de çok değerlidir. Hatta son zamanlarda yapılan çalışmalar zeytin yaprağının biyoaktif bileşenlerce, zeytin yağı ve meyvesi ile kıyaslanacak seviyede zengin olduğunu göstermektedir. Hasat edilen zeytinin toplam ağırlığının % 10’unu kapsayan zeytin yaprağı, değerlendirilmediği takdirde zirai bir atık olarak kalmaktadır. Bu yan ürünün ekonomik ve farmakolojik önemi göz önünde tutularak içeriğindeki değerli maddelerin daha verimli bir şekilde elde edilebilmesi için uygun ekstraksiyon metodları teşhis edilmelidir.

Fitoterapide  kullanım alanları, etkileri,standardize edilmiş  uygun preparatları, pozolojisi daha fazla çalışma ve tecrübe oluşturularak yaygınlaştırılmalı ve sağlık hizmetine daha aktif ve etkin bir şekilde sunulmalıdır.

Bu derleme çalışmasında zeytin yaprağı ve özgün olarak da oleurupein ile ilgili yapılan çalışmalar ve bilgiler bir araya getirmek amaçlanmaktadır.

 

2.OLEA EUROPAEA L.

2.1. Botanik Özellikleri

10–15 m boyunda, geniş taçlı, gövdesi çoğunlukla boğumlu, dalları dikensiz ağaç veya 2–5 m boyunda,dalları sık ve dikenli olan çalı; yapraklar hemen hemen sapsız, tepelerde koyu yeşil ve tüysüz, alt kısımlarda gümüşümsü gri renktedir.

Zeytin ağacı her mevsimde yeşil yapraklıdır. Dökülen yaprağın yerine yeni yapraklar çıktığından, zeytin ağaçları daima yeşil görünümdedir. Genç ağaçlarda yapraklar daha küçük ve koyu yeşil renktedir. Yaprakların üst kısmı açık yeşil renkte, alt kısımları ise mat yeşil renktedir. Yaprak boyutları ve yaprak şekli zeytinin çeşitlerine göre değişmektedir. Yapraklar sapsız, 8-86 x 4-24 mm boyundadır.Bitki Mayıs ayında çiçeklenir. Çiçekleri beyaz renkli, hoş kokulu ve 3-4 mm boyundadır. Hastalık, aşırı sıcak veya soğuk gibi durumların olmadığı dönemlerde yapraklar, yaklaşık olarak 18-30 ay yaşamaktadır.Türkiye florasında bir Olea türü ve bu türün iki varyetesi kayıtlıdır.Bunlar; Olea europaea L. var. europaea Zhukovsky (Aşılı zeytin) ve Olea europaeae L. var. sylvestris (Miller) Lehr.(Delice, Erkek zeytin, Yabani zeytin) (Baytop T. 1996,Kartal M, Yüzbaşıoğlu M., 2011).

Görsel 2. Olea europaea L. yaprakları

 

 

2.2.Türkiye ve Dünyada Yayılışı

Oleacea familyasının bir üyesi olan zeytinin (Olea europaea L.) anavatanı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni de içine alan Yukarı Mezopotamya ve Güney Ön Asya’dır. Günümüzde 20. yüzyılın bitkisi olarak gösterilen ve yüzyıllardır önemini yitirmemiş olan zeytin bitkisinin anavatanı Mardin, Hatay, Suriye, Filistin ve Kıbrıs adasını içerisine alan bölge kabul edilmektedir(Görsel 3.).

Görsel 3. Zeytinin Dünyada yayılışı

 

2.3. Endüstriyel Uygulamalar

Bitkisel preparatlar, kurutulmuş veya toz haline getirilmiş kurutulmuş yapraklardan elde edilir.Zeytin yaprağı ekstresi zeytin ağacının yapraklarından elde edilir. Preparatlar; taze veya kuru yapraklardan çay.kurutulmuş yapraklardan elde edilen toz. %96 lık ethanol ile extracte edilmiş preparat,spray dry yöntemi ile elde edilmiş ürün olarak tek veya karışım ürünler olarak hazırlanmaktadır.Zeytin yaprağı kuru ekstresi Avrupa Farmakopesi monografında (“Oleae folii extractum siccum” 04/2009: 2313 Avrupa Farmakopesi.) • Bitkisel maddeler ve / veya bitkisel preparatların kombinasyonları; geleneksel kombinasyonlu tıbbi ürünlerin bileşimi olarak vitaminler ve / veya mineraller uygun olan yerlerde değerlendirilir(Assessment report on Olea europaea L., folium EMA/HMPC/359236/2016).

 

2.4. Zeytin Yaprağı Ürünlerinin Avrupa Birliği Ülkelerindeki Durumu

Bazı Avrupa ülkelerinde zeytin yaprağı geleneksel bitkisel tıbbi ürün olarak 1980 lerden beri kullanılmakta ve pazarda zeytin yaprağı ürünleri yeralmaktadır. Geleneksel kullanım endikasyonları ,farmasötik formları ve pozolojileri ile ilgili çok ayrıntılı olmayan bir genel bakış aşağıdaki tabloda yer almaktadır.Tablo 1.(Assessment report on Olea europaea L., foliumEMA/HMPC/359236/2016).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tablo 1.Bazı AB ülkelerinde zeytin yaprağı preparatlarının kullanım ve statüsü

Aktif Madde

 

Endikasyon Farmasötik form Statü düzenlemesi
Olive leaf extract (1:0.71-0.86), extraction solvent: ethanol 96% V/V Geleneksel olarak kardiyovasküler sistemi desteklemek için kullanılır

 

Oral kullanım için sıvı ve kaplanmış tablet Yetişkinlerde posoloji: 30‒50 damla, günde 3 kez (veya günde 2 kez 45‒75 damla) 100 g (= 98 ml) sıvı 18.2 g özü içerir, 1 g = 28 damla Günlük doz: Her biri 2‒3 tek doz halinde 14 mg kuru ekstrakt içeren 3-5 kaplamalı tablet

 

Almanya 1976 2011*e kadar
Oral kullanım için toz veya kesilmiş yapraklar

 

Geleneksel olarak suyun renal atılımını arttırmak(diüretik) ve kardiyovasküler sistemi desteklemek için kullanılır.

 

Erişkinde oral kullanım: günde 3 kez (210‒400 mg) İspanya 1986 dan beri
Kurutulmuş zeytin yaprağı tozu Geleneksel olarak idrar ve sindirim eliminasyon fonksiyonunu teşvik etmek için kullanılır

 

Yetişkinlerde oral kullanım için sert kapsüller (her biri 275 mg toz içerir): günde 3‒5 kez

 

Fransa 1980’den beri

*Zeytin yaprağı ekstresi (1: 0.71-0.86), ekstraksiyon çözücüsü: etanol% 96 ​​V / V için pazarlama izni, Bölüm 109a’ya göre Bölüm 105 Alman Tıbbi Ürünler Yasası ile bağlantılı idi ve 04/2011 tarihine kadar geçerli idi.

 

 

 

  1. OLEUROPEİN

Zeytin yaprağı; önemli antioksidan potansiyele sahip fenolik maddelerce zengin olup, bu fenolik bileşenlerin başlıcası oleuropeindir (Şekil 3.1).

Oleuropein, glukozit yapıda bir polisakkarittir ve meyvenin ham olduğu dönemde çok fazla düzeyde bulunur iken, olgunlaştıkça düzeyi azalmaktadır. Zeytin yapraklarındaki oleuropein ve diğer fenolik bileşenlerin miktarı zeytin ve zeytinyağına oranla çok daha fazladır. Dolayısıyla zeytin yaprağının biyoaktivitesi diğer zeytin ürünlerine göreçok daha fazladır.

Örneğin; zeytinyağındaki oleuropein oranı %0,005-0,12 arasında iken, zeytin yapraklarında bu oran %1-14 arasındadır. Yine zeytin yapraklarındaki polifenollerin ve flavonoitlerin total içeriği 100 g’da 2,058 mg gallik asit eş değeri ve 858 mg kateşin eş değeri olarak bulunmuştur ki bu miktar siyah üzüm ile aynı değerdedir(Makris DP, Boskou G, Andrikopoulos NK.2007).

Şekil 3.1. Oleuropein

 

Oleuropeinin büyük boyutu ve düzlemsel yapısı nedeni ile bağırsaklardan emiliminin yetersiz olduğu bildirilmektedir(Armutcu F, Akyol S, Hasgül R, Yiğitoğlu MR., 2011).Oleuropein; bağırsaklarda ß-glukozidaz ve esteraz enzimleri ile oleuropein aglikon ve glukoza sonra da hidroksitirozol ve elenolik asite hidrolize olmaktadır(Mourtzinos I, Salta F, Yannakopoulou K,Chiou A, Karathanos VT.2007). Böylece sindirim sisteminde parçalandıktan sonra emilim sağlanabilmektedir. Bağırsaklarda oleuropeinin tamamen hidroksitirozole ve diğer alt ürünlere metabolize olduğu, insan plazması ve dışkısında bulunmadığı bildirilmiştir(Edgecombe SC, Stretch GL, Hayball PJ.92000).Hidroksitirozolün(Şekil 3.2) insan vücudunda hızlı bir şekilde emildiği ve hızlı bir şekilde vücuttan atıldığı, ayrıca doğal bileşen olarak bulunduğu besinlerin alımı ile biyolojik yararının daha yüksek olduğu da rapor edilmiştir(Bai C, Yan X, Takenaka M, Sekiya S, Nagata T.19881).Ancak bazı çalışmalarda oleuropein için, bir glukozid olduğundan bağırsak epitel hücrelerinden sodyum bağımlı glukoz transporter benzeri birtaşıma ile emilebildiği söylenmiştir.

Şekil3.2. Hidroksitirosol

Zeytin meyvesi olgunlaştıkça oleuropein miktarı azalmaktadır ancak serbest komponenti hidroksitirozol miktarı artmaktadır (Basmacıoğlu-Malayoğlu ve Aktaş,2011). Meyve tamamen olgunlaĢıp siyaha döndüğünde oleuropein miktarı azalırken bunun yerine dimetiloleuropein, elenolik asit ve oleuropein glukosilat türevleri artar. SiyahlaĢma bittiğinde ise oleuropein yerine dimetiloleuropein ana bileşen olmaktadır(Omar, 2010).

Oleuropein miktarı ayrıca hasat zamanına, yıllara, zeytin ağacının yetiştiği bölgeye, ağacın cinsine ve yaprağın özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Ayrıca ekstre işleminde kullanılan metot, parçalama, kurutma, sıcaklık ve organik çözücü gibi değişkenlerde oleuropein miktarını değiştirmektedir (Bayrak ve ark, 2010; Tsimidou ve Papoti, 2010).Oleuropeinin antioksidan etkisine bakıldığında; serbest radikalleri inhibe etmesi,bakır (Cu) ve demir (Fe) gibi iyonlarla bağ kurmasıyla lipoksigenez enzimi gibiinflamatuar enzimlerin etkinliğini azaltmasına dayanmaktadır ( Omar, 2010).

 

4.GELENEKSEL KULLANIMI

Yaprakları, %5’lik infüzyon halinde dahilen iştah açıcı, idrar söktürücü, kabız ve ateş düşürücü olarak kullanılmaktadır. Şeker hastalığına karşı da kullanılmaktadır.Haricen ise iltihaplı yaraların temizlenmesi ve pansumanında kullanılır (Baytop T.1999).

Zeytin yaprağı çayının Ortadoğu kültüründe öksürük, boğaz ağrısı, ateş, sistit gibi rahatsızlıklarda yüzlerce yıldır kullanıldığına dair kanıtlar bulunmaktadır. Bununla beraber yaprağın lapası da yanık, kaşıntı ve şişlik gibi deri problemlerinde kullanılmıştır(HANSEN, M., VERITY, A.,2010).

Zeytin yaprağının ilk kullanımının, medikal amaçlı olarak Mısırlılarda başladığıbilinmektedir. Zeytin yaprağı onların kültüründe gücün simgesiydi. Yapraktan ekstrakte ettikleri yağı, krallarını mumyalama törenlerinde kullanırlardı. Zeytin yaprağı, diğer kültürlerde de beslenme ve tıbbi sebeplerle kullanılmıştır. Özellikle Akdeniz kültürlerinde enfeksiyon, soğuk algınlığı ve acı gibi çeşitli sağlık durumlarında zeytin yaprağı kullanılmıştır. 19. Yüzyılın ortalarında zeytin yaprağından yapılan çay sıtmaya karşı kininden bile daha etkili bir çare olmuştur. Bu çay İngiltere’ de son derece popüler hale gelmiştir. Denizcilerin tropik kolonilerden dönerken beraberlerinde getirdikleri hastalıkları tedavi etmiştir (RITCHASON, J1999. Günümüzde ise pek çok marka zeytin yaprağı içerikli bitkisel ilaç piyasada hazır preparatlar olarak ya da tabletler halinde diyabette,hipertansiyonda, kardiyovasküler rahatsızlıklarda, gripte, üriner sistem rahatsızlıklarında, kronik halsizlikte, hastaların nekahat döneminde, kötü huylu kolestrolün düşürülmesinde, dejeneratif eklem rahatsızlıkları, bursit (eklem bölgelerinde ağrılı şişlikler), sinüzit, vücudun doğal bağışıklık sisteminin desteklenmesinde kullanılmaktadır. Kozmetikte ise, zeytin yaprağı ekstraktı içeren ürünler antioksidan etkileriyle cilt bakımında kullanılmaktadır. “Antiaging” kürlerinin hemen hepsinde yer almaktadır. Zeytin yaprağı ekstraktından yapılan ilaçlar yalnız insan sağlığı için değil, hayvan sağlığında da kullanılmaya başlanmıştır. Evcil hayvanların hazır mamalarında ve bitkisel ilaçlarında hem doğal antibiyotik hem de antiparazitik etkisi sebebiyle kullanılmaktadır. Yapılan son deneysel ve teorik çalışmalar, zeytin yaprağı ekstraktının ev sahibi hücrelere HIV virüsü girişini kaptarak anti-HIV aktiviteye sahip olduğunu göstermiştir. Saydığımız tüm bu durumlar zeytin yapraklarının mevcut diğer biyolojik aktif maddelerinin yanında sahip olduğu fenolik bileşenlerine atfedilmektedir (ALTIOK, E., BAYÇIN, D., BAYRAKTAR, O., ÜLKÜ, S., 2008,).

  1. ZEYTİN YAPRAĞININ İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Günümüzde de zeytin yaprağının sağlık açısından faydalarını gösteren birçok bilimsel çalışma mevcuttur.Zeytin yaprağının bileşiminde birçok fenolik bileşen bulunmaktadır. Zeytin yaprağının ekstraktlarında tanımlanan en bilinen fenolik bileşikler; oleuropein, hidroksitirozol, verbaskozid, apigenin 7-glukozid ve luteloin 7-glukozidtir( Benavente-García O, Castillo J, Lorente J, Ortuño A, Del Rio JA.2000).

Bu fenolik bileşenler dünya çapında bilim insanlarının ilgisini uyandırmakta, hayvan ve insan deneyleri üzerinde sağlık açısından yararları rapor edilmektedir. Bu sağlık yararı çalışmaları genellikle antioksidan, antihipertansif, hipoglisemik, hipokolesterolemik, kardiyoprotektif, antiinflamatuar, antiviral-antimikrobiyal etki üzerine yoğunlaşmıştır.

Fenolik bileşenler bitki metabolizmasının sekonder ürünleridir. Bu bileşenler, bitkilerde pato-jen atak ve böcek saldırıları sırasında üretilmekte ve bitkiyi zararlı etkenlere karşı korumaktadır.Zeytin yaprağında tanımlanan 5 grup fenolik bileşen bulunmaktadır.

Bunlar:

  1. Oleuropeosidler (oleuropein ve verbaskozid)
  2. Flavonlar (luteolin-7-glukozid, apigenin-7-glukozid, diosmetin-7-glukozid, luteolin ve diosmetin)
  3. Flavonoller (rutin)
  4. Flavan-3-oller (kateşin)
  5. İkame fenoller (tirozol, hidroksitirozol, vanilin, vanillik asit, kaffeik asit)

( Benavente-García O, Castillo J, Lorente J, Ortuño A, Del Rio JA.2000).

 

5.1. Antioksidan Etki

Zeytin yaprağında bulunan oleuropein, oleuropein metaboliti olan hidroksitirozolün ve diğer fenolik bileşenlerin antioksidan etkiye sahip olduğu birçok araştırmacı tarafından bilinmektedir.Yapılan  bir çalışmada, zeytin yapraklarından elde edilen oleuropeinin oksidatif hasar, enzimatik ve nonenzimatik antioksidan bileşikler üzerine etkileri alloksan verilmiş diyabetik

tavşanlarda araştırılmış ve oleuropeinin diyabet ile gelişen hiperglisemi ve oksidatif hasarı inhibe etme özelliği olduğunu ve oksidatif stres ile ilişkili komplikasyoların önlenmesinde yararlı olabileceğini göstermiştir( Al-Azzawie HF, Alhamdani MS.2006).

Yine bir başka çalışmada hidroksitirozol ve oleuropeinin DNA ve lipit oksidasyonu üzerinde doğal ve sentetik antioksidanlardan daha fazla antioksidan etki gösterdiği belirtilmiştir( Reddy KJ, Jayathilakan K, Pandey MC.2015).

Yine bir çalışmada zeytin yapraklarından hazırlanan çayın 1,1-difenil-2-pikril-hidrazil ve hidrojen peroksit radikallerine karşı antioksidan özellik gösterdiği bildirilmiştir( Büyükbalci A, El SN.2008).

2011 yılında yapılan bir başka çalışmada ise Balıkesir-Edremit yöresinden toplanan zeytin yapraklarının pankreas beta hücreleri üzerinde etkisi araştırılmış ve beta hücrelerindeki hidrojen peroksit (H2O2) toksisitesini azalttığı saptanmıştır. Ayrıca bu çalışmada, zeytin yaprağı ekstresi ile sadece oleuropein etkisi karşılaştırılmış ve zeytin yaprağı ekstresinin daha fazla antioksidan etkiye sahip olduğu bulunmuştur( Cumaoğlu A, Rackova L, Stefek M, Kartal M,2011).

 

5.2. Antihiperglisemik Etki

Zeytin yaprağındaki polifenollerin hipoglisemik etki gösterdiği günümüzde bazı araştırmalarla gösterilmiştir. Bu hipoglisemik etki özellikle oleuropein bileşenine atfedilmektedir.

Oleuropein ve diğer fenolik bileşenlerin kan şekerini nasıl düşürdüğünü açıklayan iki temel teori mevcuttur. Bunlardan birincisi, bu fenolik bileşenlerin glukoza bağımlı insülin sekresyonunu artırdığı görüşüdür. İkincisi ise bu fenolik bileşenlerin periferal glukoz “uptake”ini artırdığı görüşüdür. İnsülin sekresyonunun kısmi veya mutlak eksikliği durumunda hiperglisemi, ketoasidoz ve hipertriaçilgliserolemi gibi metabolik anomaliler meydana gelmektedir. Bunun nedeni, anormal metabolizma sonucu hepatik glukoz üretiminin artması ve dokulardan glukoz alımının azalmasıdır.

Bu durumda vücutta farklı enerji kaynaklarına başvurulacak, artan lipoliz ile birlikte oksidatif stres şiddetlenecektir. Ayrıca, kontrol altına alınamayan bu anormal metabolizma, ilerleyen zamanlarda mikrovasküler problemlerin de oluşmasına zemin hazırlayabilmektedir.

Bazı çalışmalarda, zeytin yaprağının hipoglisemik etkisi oleuropeinin antioksidan ka-pasitesine bağlanmaktadır.

Bir çalışmada diyabetik ratlarda 16 mg/kg ve 8 mg/kg oleuropeinin ve hidroksitirozolün hipoglisemik etkisi araştırılmış ve kan glukozu seviyesi anlamlı ölçüde daha düşük bulunmuştur. Ayrıca, oleuropein ve hidroksitirozolün 16 mg/kg düzeyinde alındığı grupta hipolisemik etki 8 mg/kg düzeyinde alınan gruba göre daha etkili bulunmuştur. Üstelik bu ça-lışma, oleuropein ve hidroksitirozol verilen grupta kontrol grubuna göre daha fazla hepatik glukozkonsantrasyonu olduğunu da göstermiştir( Jemai H, El Feki A, Sayadi S.2009).

Diyabetik ratlar üzerinde yapılan bir çalışmada ise ,luteolin ve oleanolik asidin postprandiyal kan glukozunun artmasını önlediği belirlenmiştir( Komaki E, Yamaguchi S, Maru I, Kinoshita M,Kakehi K, Ohta Y,2009).

Yeni Zelanda’da orta yaşlı aşırı kilolu 46 katılımcı üzerinde yapılan 12 haftalık bir çalışmada, zeytin yaprağı ekstresinin insülin sensitivitesini %15 oranında artırdığı ve pankreatik ß hücrelerinin yanıtını %28 oranında artırdığı gösterilmiştir.Bu çalışmada ayrıca; inflamatuar sitokinler, lipitprofili, vücut kompozisyonu, ambulatuar kan basıncı, karotid intima-mediya kalınlığına ve karaciğer fonksiyonlarına bakılmış ve anlamlı herhangi bir etki de gözlenmemiştir( de Bock M, Derraik JG, Brennan CM, Biggs JB, Morgan PE, Hodgkinson SC,2013).

Eidi ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada,14 gün boyunca intragastrik gavaj yöntemiyle günlük 0,1, 0,25 ve 0,5 g/kg düzeyinde zeytin yaprağı ekstresi verilen diyabetik ratlar ile yine aynı dozlarda ekstre verilen normal ratların karşılaştırıldığı bir çalışmada, diyabetik rat grubunda günlük 0,5 mg/kg zeytin yaprağı ekstresiyle serum glukoz, kolesterol, trigliserid, üre, ürik asit, kreatinin, aspartat aminotransferaz ve alanin aminotransferaz seviyeleri anlamlı ölçüde azalmış, fakat bu seviyeler diyabetik olmayan ratlarda değişmemiştir. Ayrıca, zeytin yaprağı ekstresi ile bir antidiyabetik ilaç olan glibenklamid karşılaştırılmış ve 0,5 g/kg zeytin yaprağı ekstresinin, 600 μg/kg dozundaki glibenklamid göre daha efektif olduğu bulunmuştur( Eidi A, Eidi M, Darzi R.2009).

2013 yılında yapılan bir çalışmada ise diyabetik ratlara oral olarak 100 mg/kg köri ağacı yap-rağı ve 200 mg/kg zeytin yaprağı ekstresi verilmiş ve bu ratlarda serum glukoz, kolesterol ve trigliserid düzeyleri anlamlı ölçüde azalmıştır. Ayrıca, bu ekstre antidiyabetik bir ilaç olan metformin ile karşılaştırılmış, metformin serum glukoz seviyesini %62,7 oranında düşürür iken bu ekstre serum glukoz seviyesini %55,6-64,6 oranında düşürmüştür( El-Amin M, Virk P, Elobeid MA, Almarhoon ZM, Hassan ZK, Omer SA,2013).

Özellikle bu çalışmalarTip II Diabet hastalığı için çok önemlidir. Temelde insülin eksikliği değil insülin direncine bağlı olan bu hastalık zeytin yaprağı ekstresi ile önemli ölçüde kontrol edilebilir anlamı çoğaltılan çalışmalar ile belki daha net ifade edilebilecektir.

 

5.3. Antihiperlipidemik Etki

Günümüzde artık zeytinyağındaki ve zeytin yaprağındaki fenolik bileşiklerin kardiyovasküler hastalık insidansını genel kabul gören bir durumdur.

Bir çok yayında, zeytin yapraklarında bulunan fenolik bileşenlerin,vücuttaki serbest radikallerin zararlı etkisini minimize eden antioksidanlar olarak kardiyovasküler hastalıklardan koruduğu belirtilmektedir.Bu etkinin sebebi olarak; fosfolipaz C aktivasyonu, araşidonik asit metabolizması ve hidrojen peroksidin seviyesinin azalması gösterilmektedir.

Zeytin yaprağında bulunan polifenollerin lipit profili üzerine olumlu etkileri yapılan çalışmalarla desteklenmektedir.

Somova ve ark.nın yaptığı bir çalışmada, Yunanistan’da ve Cape Town’da yetişen zeytin ağa-cından ve Wild African cinsi zeytin ağacından elde edilen üç farklı zeytin yaprağı ekstrelerinin antioksidan, hipoglisemik, aterosklerotik, antihipertansif etkileri insülin direnci olan hipertansif ratlar üzerinde araştırılmıştır. Üç farklı zeytin ağacı türünden elde edilen bu zeytin yaprağı ekstreleri Sprague Dawley cinsi ratlara 60 mg/kg/gün dozunda intraperitoneal yolla 6 hafta boyunca verilmiştir. İnsülin direnci olan ratların total kolesterol oranında %108 artış olduğu, düşük yoğunluklu hipoprotein [low density lipoprotein (LDL)] kolesterolde 4 kattan fazla artış olduğu ve erken ateroskleroz geliştirme eğilimi olduğu gözlenmiştir. Zeytin yaprağı ekstreleri ile tedaviden 6 hafta sonra, bu düzeylerin neredeyse tamamen normale döndüğü bildirilmiştir( Somova LI, Shode FO, Ramnanan P, Nadar A.2003).

Yüksek kolesterol içeren diyetle beslenen ratlarda, aterojenik lipit profilinin izlendiği başka bir çalışmada, tüm gruplara oral olarak 50-100 mg/kg/gün düzeyinde zeytin yaprağı ekstresi verilmiştir.Pozitif kontrol olarak günlük 20 mg/kg düzeyinde atorvastatin verilmiştir. 8 hafta sonra zeytin yaprağı ekstresi verilen ratların serum lipit profiline bakılmış ve total kolesterol ile LDL kolesterol seviyesi anlamlı ölçüde düşük bulunmuştur. Sonuç olarak, zeytin yaprağı ekstresinin aterosklerozda olumlu etkilerinin olabileceği belirtilmiştir( Olmez E, Vural K, Gok S, Ozturk Z, KayalarH, Ayhan S,2015).

 

5.4. Antihipertansif Etki

Hipertansiyon; miyokard infarktüsü ve inme gibi kardiyovasküler olaylar için en güçlü risk faktörlerinden biridir. Her ne kadar antihipertansif bir diyetle kardiyovasküler hastalık riski azaltılsa da bugün çoğu hipertansiyon hastası normal kan basıncı düzeylerini yakalamak için antihipertansif ilaç kullanmaktadır.

Canlılarda (in vivo) yapılmış olan çalışmalar zeytin yaprağının kan basıncını düşürme özelliğini doğrulamaktadır. Bazı araştırmalarda, özel olarak hazırlanmış olan zeytin yaprağıekstraktı, hayvanlara ağız yolu ile verildiğinde kan basıncını düşürücü bir etki gösterdiği gözlenmiştir ( BRAUN, L., COHEN, M., 2007).

Sekiz hafta boyunca çift-kör, randomize kontrollü bir çalışmada, evre-1 hipertansiyonu olan hastalarda iki kez 500 mg/gün zeytin yaprağı ekstresitedavisinin sistolik ve diyastolik kan basıncı üzerinde, iki kez 12,5-25 mg/gün kaptoril tedavisinebenzer şekilde tansiyon düşürücü özellik gösterdiğibelirtilmiştir. Aynı zamanda, bu ekstrenin lipit profili üzerine de olumlu etki gösterdiği vurgulanmıştır( Susalit E, Agus N, Effendi I,2011).

Hipertansiyonu olan gönüllü hastalar üzerinde yapılan bir çalışmada, 1.600 mg oleuropein alımının sistolik ve diyastolik kan basıncını azalttığı aynı zamanda nitrik oksit (NO) düzeyini artırdığı gösterilmiştir( Cabrera-Vique C, Navarro-Alarcón M, Rodríguez Martínez C, Fonollá-Joya J.2015).

Hipertansiyon çeşitlerinin bir çoğunda, artmış kan basıncı ile birlikte endotel bağımlı gev-şemede bir azalma oluşmaktadır. Nitrik oksit sentezinin nitrik oksit inhibitörleriyle baskılanması sonucunda damar daralması gerçekleştiği ve sonuç olarak kan basıncının arttığı belirtilmiştir( Rodriguez-Rodriguez R, Herrera MD, de Sotomayor MA, Ruiz-Gutierrez V.., 2009).

Yapılan başka bir çalışmada, Tip II diyabetli ve renal hipertansiyonu olan ratlarda oleuropeinin 20 mg/kg, 40 mg/kg ve 60mg/kg/gün düzeylerinde alımının kan basıncını düşürdüğü belirtilmiştir( Nekooeian AA, Khalili A, Khosravi MB.2014).

Oleuropeinin kan basıncını nasıl düşürdüğü konusunda kesin bir bilgi yoktur. Ancak çalışmalar bunu; anjiyotensin dönüştürücü enzimi baskılayarak ve radikal temizleyici etki göstererek, endotel fonksiyonu restore ederek, kalsiyum kanalların aktivitesini bloke ederek ve vazodilatör etki göstererek gerçekleştirdiğini söylemektedir( Hansen K, Adsersen A, Christensen SB, Jensen SR, Nyman U, Smitt UW.1996).

 

5.5. Kardiyoprotektif Etki

Zeytin yaprağındaki aktif bileşiklerin literatürde tanımlanan hipokolesterolemik ve antihipertansif etkisinin yanında, diğer kardiyoprotektif etkilere de sahip olduğu rapor edilmektedir.

Bu yararlı etkinin sebebi genel olarak zeytin yaprağındaki polifenolik bileşiklerin oksidatif stres ve doku inflamasyonu üzerine olumlu etkilerine bağlanmaktadır( Efentakis P, Iliodromitis EK, Mikros E, Papachristodoulou A, Dagres N, Skaltsounis AL,2015).

Visioli ve Galli, Oleuropein’in anti-aterojenik aktivite gösterdiğini bildirmiştir ( Visioli ve Galli,2001).

2003 yılında Carluccio MA ve ark. oleuropeinin, uyarılmış endotele monositoid hücre yapışmasını ve ayrıca vasküler hücre yapışma molekülü-1 (VCAM-1) mRNA ve proteini azalttığını bildirmiştir. İskemik kalplerdeki yeniden akıma, oksitlenmiş glutatyonun derhal salınması eşlik etti; oleuropein ile tedavi edilen iskemik kalplerde bu salım önemli ölçüde azalmıştır ve ateroskleroz patogenezinde anahtar bir faktör olarak kabul edilen membran lipit peroksidasyonunun önlenmesi eşlik etmiştir( Carluccio MA, Siculella L, Ancora MA, Massaro M, Scoditti E, Storelli C, Visioli F, Distante A, De Caterina R,2003).

Janahmadi ve ark.nın, ratlarda oleuropeinin kardiyoprotektif etkisini değerlendirdikleri bir çalışmada, oleuropein ön tedavisinin miyokard infaktüsüne karşı koruyucu olduğu ve miyokard infarktüsüne bağlı olarak gelişen kalp yetersizliği gelişimini önlediği belirtilmiştir. Serum kreatinkinaz-MB, troponin I ve laktat dehidrojenaz düzeylerinin ve kardiyak fonksiyonların düzelmesinin sebebi kardiyak hasar ve infarktüs boyutununazalması olabilir denilmiştir( Janahmadi Z, Nekooeian AA, Moaref AR,2015).

 

5.6. Anti-İnflamatuar Etki

İnflamasyon, canlı dokuların zedelenmelere karşı gösterdiği bir reaksiyondur. İnflamasyon protektif bir yanıttır ve temel amacı, organizmayı hem hücre zedelenmesinin asıl sorumlusu olan toksinlerden korumak hem de zedelenme sonucunda ortaya çıkan nekrotik hücre ve doku artıklarından temizlemektir.

İnflamasyon normal bir fizyolojik yanıttır, ancak devam etmesi durumunda dokularda ciddi hasarlar oluşturabilmektedir. Günümüzde nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar inflamasyon tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır, ancak bu ilaçların da ülser gibi bazı gastrointestinal problemlere sebep olduğu bildirilmektedir.

Bir çalışmada, oleuropeinin metaboliti olan hidroksitirozolün proinflamatuar sitokinleri, siklooksijenaz-2 (COX-2) ve indüklenebilir nitrik oksit sentaz (iNOS) ekspresyonunu doza bağımlı bir şekilde baskıladığı gösterilmiş ve hidroksitirozolün güçlü bir antiinflamatuar etki oluşturduğu bildirilmiştir( Zhang X, Cao J, Zhong L.2009).

Giner ve ark. tarafından, oleuropeinin kronik kolit hastaları üzerindeki etkisi değerlendirmek için dekstran sodyum sülfat ile indüklenen kronik kolitli farelerde, 56 gün boyunca 500 mg/kg oleuropein alımının etkileri değerlendirilmiştir. Çalışma sonucunda, selüler infiltrasyonda ve hasarlı bölgeye inflamatuar hücre takviyesinde bir azalma gözlenmiştir. Ayrıca, oleuropein desteği alan grupta IL-8, IL-1ß gibi inflamatuar sitokinlerin salınımı önemli ölçüde azalmıştır. IL-6 inflamatuar bağırsak hastalıklarında akut ve kronik inflamasyonda serum düzeyleri artan bir pro-inflamatuar sitokindir. IL-1β’nın artmış seviyeleri ise hastalığın aktivitesi ve aktif lezyon ile alakalıdır. Bu çalışma,oleuropein alımının sodyum sülfat ile indüklenen kronik kolit semptomlarını iyileştirmede efektif olduğunu belirtmektedir( Giner E, Recio MC, Ríos JL, Giner RM.2013).

5.7. Antimikrobiyal Etki

Zeytin yaprağı ekstraktının türlü bakteri, virüs, maya ve mantara karşı antimikrobiyal etkisi bulunmaktadır. Bronşit ve bademcik iltihabı gibi yaygın bakteriyel enfeksiyonlar, kadınların vajinal bölgelerinde oluşan mantar enfeksiyonları ve uçuk gibi virütik enfeksiyonların tedavisinde zeytin yaprağı ekstraktı kullanılmaktadır.

Zeytin yaprağı ekstraktı içerisindeki komponentler patojenlerle savaşmak ve onları yok etmek dışında vücudun bağışıklık sisteminin bu mikroplara karşı daha etkili olmasını da sağlamaktadır.

Zeytin yaprağındaki biyoaktif bileşenlerin bakteri ve mantar gelişimini geciktirdiği ve/veya önlediği yönünde gerçekleştirilmiş olan araştırmalar bu bileşenlerin gıda katkı maddesi ve haşere ile mücadelede kullanılabileceğini göstermektedir( SOUSA, A., FERREIRA, I. C. F. R., CALHELHA, R., ANDRADE, P. B.,VALENTÃO, P., SEABRA, R., ESTEVINHO, L., BENTO, A., PEREIRA, J.2006).

Oleuropein ve hidroksitirozolün Staphylococcus aureus, Moraxella catarrhalis, Haemophilus influenzae, Salmonella typhi, Vibrio parahaemolyticus, Vibrio cholerae, Vibrio alginolyticus üzerinde inhibisyon etkisinin olduğu belirtilmiştir.( Bisignano G, Tomaino A, Lo Cascio R, Crisafi G, Uccella N, Saija A.1999) Oleuropeinin bu etkisinin, yapısında bulunan ortodifenol grubundan kaynaklanabileceği ileri sürülmektedir. Genel olarak bu bileşikler antimikrobiyal aktivitelerini hücre membranlarında hasarlar oluşturarak veya hücre peptidoglikanlarını parçalayarak; protein,inorganik fosfat, potasyum veya glutamat gibi sitoplazma bileşenlerinin sızmasına sebep olarak gerçekleştirmektedirler( Sousa A, Ferreira IC, Calhelha R, Andrade PB, Valentão P, Seabra R,2006).

Markin ve ark.nın çalışmasında, cilt hastalığına sebep olan mantarların %1,25 (ağırlık/hacim)’lik zeytin yaprağı ekstresi ile 3 günlük maruziyet sonunda üremesinin durduğu, %1’lik ekstrenin Candida albicans üzerinde 24 saat içinde etkili olduğu, %0,6’lık ekstrenin Escherichia coli patojeninin tamamını 3 saatlik sürede yok ettiği belirtilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, zeytin yaprağının antimikrobiyal etkisinin oldukça yüksek olduğu saptanmıştır( Markin D, Duek L, Berdicevsky I.2003).

5.8.Antiviral Etki

ABD de yapılan çalışmalarda, oleuropeinin herpes mononükleoz, hepatit virüsü, rotavirüs, sığır rinovirüsü, köpek parvovirüsü ve kedi lösemi virüsüne karşı güçlü antiviral aktivitelere sahip olduğu iddia edilmiştir (Fredrickson WR, F ve S Group,2000).

Zeytin yaprağı ekstresi (esas olarak oleuropein) etkisi için şüphelenilen hedeflerden biri, HIV’in normal hücrelere girmesinden sorumlu olan HIV-1 gp41’dir (yüzey glikoprotein alt birimi). Zeytin yaprağı ekstraktının HIV protein hedeflerini ve bunun moleküler düzeyde önleyici etkisini belirlemek için Lee-Huang ve ark.  bu hedefe ulaşmak için ortak bir teorik ve deneysel çaba yürütüldüğünü bildirmişlerdir( Lee-Huang S, Huang PL, Zhang D, Lee JW, Bao J, Sun Y, Chang YT, Zhang J, Huang PL 2007).

 

5.9. Dermoprotektif Etki

Ancora ve diğ., zeytinyağının fenol bileşenlerinin cilt üzerinde, özellikle cilt seviyesinde serbest radikal temizleyici görevi gören oleuropein üzerinde doğrudan antioksidan etkiye sahip olduğunu göstermiştir( Ancora C, Roma C, Vettor M.2004).

Son zamanlarda, Kimura ve Sumiyoshi  zeytin yaprağı ekstraktlarının ve oleuropeinin kronik UVB’nin neden olduğu cilt hasarı ve karsinojenez ve tümör büyümesi üzerindeki önleyici etkilerini göstermişlerdir( Kimura Y, Sumiyoshi M.2006).

 

5.10. Antiaging Etki

Normal insan fibroblastları, hem genetik hem de çevresel faktörler nedeniyle replikatif yaşlanma geçirir. Multicatalitik bir nonozozomal proteaz olan proteazom, yaşlanma sırasında fonksiyon bozukluğuna sahipken, artan ekspresyonu insan fibroblastlarındaki yaşlanmayı geciktirir. Katsiki ve diğ.  oleuropeinin, muhtemelen proteazomun konformasyonel değişiklikleri yoluyla, bilinen diğer kimyasal aktivatörlere göre in vitro proteazom aktivitelerini daha etkili bir şekilde arttırdığını göstermiştir. Dahası, erken geçişli insan embriyonik fibroblastlarının oleuropein ile sürekli tedavisi, reaktif oksijen türlerinin (ROS) hücre içi seviyelerini azaltır, artan proteazom aracılı degradasyon oranları ile okside protein miktarını azaltır ve replikatif yaşlanma sırasında proteazom fonksiyonunu korur. Önemli olarak, oleuropein ile tedavi edilen kültürler, yaşlanma morfolojisi görünümünde bir gecikme sergiler ve ömürleri yaklaşık% 15 uzatılır( Katsiki M, Kondrogianni N, Chinou I, Rivett AJ, Gonos ES. 2007).

 

5.11. Nöroprotektif Etki

Serbest radikal teorisine göre, yaşlanma, bireyin yaşamı boyunca, esas olarak mitokondriye yönelik oksidatif hasarın sonucudur. Oksidatif hasarın bir kısmı tamamen karşılanamaz, bu da hücresel işlev bozukluğuna yol açar. Mitokondriyal membranlar, fosfolipidlerinin lipit kuyruklarında çift bağ karbon-karbonun varlığı nedeniyle serbest radikal saldırısına karşı çok hassastır, bu da bilişsel ve nörodejeneratif hastalığın üretimine yol açar.

İn vitro ve epidemiyolojik çalışmalar, doğal ekstrakte edilmiş polifenollerin demans gibi yaşa bağlı bozuklukların insidansı üzerindeki olumlu etkisine dikkat çekmiştir( Moosmann B, Behl C.). Bir çalışma , oleuropeinin Alzheimer hastalığına  özgü olan Ap agregasyonunu azalttığını veya hatta önlediğini bildirmiştir( Bazoti FN, Bergquist J, Markides K, Tsarbopoulos A.2006).

Alzheimer hastalığında oleuropeinin beyin fonksiyonu üzerindeki potansiyel etkisi ateroskleroz ile benzerdir, çünkü her ikisi de normal bir metabolitin anormal birikiminin klinik semptomlardan önce ve hastalığa yol açtığı yaşa bağlı hastalıklardır . Kalp hastalığı, hiperkolesterolemi ve Alzheimer hastalığı  arasındaki bağlantı, bu bozuklukların benzer patogenez mekanizmalarından kaynaklanmaktadır (Refolo LM, Malester B, LaFrancois J, Bryant-Thomas T, Wang R, Ton GS, Sambamurti K, Duff K, Pappolla MA. 2000). Kolesterolle ilişkili müdahalelerin Ap birikimini değiştirebileceğine dair durumdaki kanıtlar oleuropeinin Alzheimer tedavisinde umut verici olabileceğini düşündürmektedir (Refolo LM, Pappolla MA, LaFrancois J, Malester B, Schmidt SD, Thomas-Bryant T, Ton GS, Wang R, Mercken M, Petanceska SS,2).

 

 

 

  1. PİYASADA MEVCUT PREPARATLAR

Türkiye’de pazarda mevcut olan ürünler ya dökme ya da paketli kurutulmuş yapraklar şeklindedir(Görsel 4 ve 5).Ya da sıvı eksrakt veya kapsül formatında gıda takviyesi olarak satılmaktadır (Görsel 6 ve 7).

Görsel 4. Kurutulmuş zeytin yaprağının görünümü

Görsel 5. Paketli zeytin yaprağı çayı

Görsel 6. Zeytin yaprağı sıvı ekstrakt form

Türkiye piyasasında farmakope kalitesinde ve Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürün formatında ürün yeralmamaktadır.

7.TARTIŞMA VE SONUÇ

Geleneksel ve kadim tıp bilgilerinin belki de bilinen en eski malzemelerinin arasında başta gelenlerden birisi zeytin bitkisi ve ondan elde edilen ürünlerdir. Zeytin ağacı dünya üzerinde ekili ağaçlar içerisinde en eski olanlardan birisidir. Öyle ki üç büyük dinin kutsal kitaplarında bereket, barış, akıl, uzun ömür ve olgunluğun simgesi olarak adından söz ettirmektedir. Kutsal metinlerden arkeolojik buluntulara kadar yetiştiği her bölgede binlerce yıllık tarihten akıp gelir.

Günümüzde de zeytin yaprağının sağlık açısından faydalarını gösteren birçok bilimsel çalışma mevcuttur. Zeytin yaprağının bileşiminde birçok fenolik bileşen bulunmaktadır. Zeytin yaprağının ekstraktlarında tanımlanan en bilinen fenolik bileşikler; oleuropein, hidroksitirozol, verbaskozid, apigenin 7-glukozid ve luteolin 7-glukozidtir. Bu fenolik bileşenler dünya çapında bilim insanlarının ilgisini uyandırmakta, hayvan ve insan deneyleri üzerinde sağlık açısından yararları rapor edilmektedir. Bu sağlık yararı çalışmaları genellikle antioksidan, antihipertansif, hipoglisemik, hipokolesterolemik, kardiyoprotektif, antiviral, nöroprotektif antiinflamatuar ve antimikrobiyal etki üzerine yoğunlaşmıştır.

Zeytin yaprağının sağlık üzerine olumlu etkileri umut verici olmasına rağmen; bu biyolojik aktif bileşenler ile diğer besin maddeleri arasında muhtemel etkileşimlerin daha iyi anlaşılması, insanlar üzerinde yararlı etkiler sağladığının gösterilmesi ve tıbbi tedavide kullanabilmek için optimum dozun belirlenmesi gibi sıkıntılar mevcuttur.

Zeytin yaprağı ekstresinin veya zeytin yaprağı bileşenlerinin farklı dozajlarda güvenli olup olmadığını incelemek için daha geniş ve daha kapsamlı çalışmalara gereksinim duyulmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

 

Al-Azzawie HF, Alhamdani MS. Hypoglycemic and antioxidant effect of oleuropeinin alloxan-diabetic rabbits. Life Sci2006;78(12):1371-7.

Ancora C, Roma C, Vettor M. Oleoeuropeinin kozmetik etkinliğinin                                                                                                            değerlendirilmesi. Dermo-kozmetolojinin Yeni Sınırları Sempozyumu:Etkinlik, Kararlılık ve Güvenlik; Roma, İtalya. 4-6 Kasım; 2004.

Andreadou I, Sigala F, Iliodromitis EK, Papaefthimiou M, Sigalas C, Aligiannis N,                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                         Savvari P, Gorgoulis V, Papalabros E, Kremastinos DT. Akutoksorubisin kardiyotoksisitesi, oksidatif ve nitrosatif stresinbaskılanması yoluyla fitokimyasal oleuropein ile başarıyla tedavi edilir. J Mol Celi Cardiol. 2007; 42 : 549-558’de açıklanmaktadır. doi: 10.1016 / j.yjmcc.2006.11.016.

Assessment report on Olea europaea L., folium EMA/HMPC/359236/2016

Armutcu F, Akyol S, Hasgül R, Yiğitoğlu MR.[Biologically effects and the medical usage ofolive leaves]. Spatula DD 2011;1(3):159-65.

Baytop T. Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi Geçmişte ve Bugün (2. baskı). Nobel Tıp Kitabevi İstanbul 1999; s 369.

BENAVENTE-GARCÍA, O., CASTILLO, J., LORENTE, J., ORTUÑO, A.,DEL RIO, J. A., 2000, Antioxidant activity of phenolics extracted from Olea europaea L. Leaves, Food Chemistry, 68 (4), 457-462.

Bouaziz M, Feki I, Ayadi M, Jemai H, Sayadi S. Effect of storage on refined and husk olive oils composition: stabilization by addition of natural antioxidants from Chemlaliolive leaves. Food Chem 2008;108(1):253-62.

BURT, S., 2004, Essential oils: their antibacterial properties and potential applications in foods-a review, International Journal of Food Microbiology, 94 (3), 223-253.

Carluccio MA, Siculella L, Ancora MA, et al. Olive oil and red wine antioxidant polyphenols inhibit endothelial activation. Arterioscler Thromb Vasc Biol 2003; 23(4):622-629.

DEL RÍO, J. A., BÀIDEZ, A. G., BOTÍA, J. M., ORTUÑO, A., 2003,Enhancement of phenolic compounds in olive plants (Olea europaea L.) and their influence on resistance against Phytophthora sp., Food Chemistry, 83 (1),75-78.

Fredrickson WR, F ve S Group, Inc Zeytin Yaprakları ile Antiviral Terapi Yöntemi ve Kompozisyon. ABD Patenti. 2000; 6 : 117, 884

Gikas E, Bazoti FN, Tsarbopoulos A. Conformation of oleuropein, the major bioactive compound of Olea europaea. J Mol Struct: Theochem 2007; 821 (1):125-132.

Giner E, Recio MC, Ríos JL, Giner RM. Oleuropein protects against dextran sodium sulfate-induced chronic colitis in mice. J Nat Prod 2013;76(6):1113-20.

Gonzalez M, Zarzuelo A, Gamez MJ, Utrilla MP, Jimenez J, Osuna I. Zeytin yaprağının hipoglisemik aktivitesi. Planta Med. 1992; 58 : 513-515. doi: 10,1055 / s-2.006-961.538.

Goulas V, Exarchou V, Troganis AN, Psomiadou E, Fotsis T, Briasoulis E, Gerothanassis IP. Zeytin yaprağı ekstraktlarındaki fitokimyasallar ve bunların kansere ve endotel hücrelerine karşı çoğalmaya karşı etkinliği. Mol Nutr Gıda Arş. 2009; 53 : 600-608

Hayyal MT, El-Gazali MA, Abdallah DM, Nassar NN, Okpanyi SN, Kreuter MH. L-NAME’de bir zeytin yaprağı ekstraktının (Olea europaea) kan basıncını düşürücü etkisi, sıçanlarda hipertansiyona neden olmuştur. Arzneimitteforschung. 2002; 52 : 797–802.

Hofman A, Ott A, Breteler MM, Bots ML, Slooter AJ, van Harskamp F, van Duijn CN, Van Broeckhoven C, Grobbee DE. Rotterdam Çalışmasında Ateroskleroz, Apolipoprotein E ve Demans ve Alzheimer Hastalığının Yaygınlığı. Lancet. 1997; 349 : 151-154.

Janahmadi Z, Nekooeian AA, Moaref AR,Emamghoreishi M. Oleuropein offers cardio-protection in rats with acute myocardial infarction. Cardiovasc Toxicol 2015;15(1):61-8.

Jemai H, El Feki A, Sayadi S. Antidiabetic and antioxidant effects of hydroxytyrosol and oleuropein from olive leaves in alloxan-diabetic rats. J Agric Food Chem 2009;57(19):8798-804.

Khayyal MT, El-Ghazaly MA, Abdallah DM,Nassar NN, Okpanyi SN, Kreuter MH. Bloodpressure lowering effect of an olive leaf extract (Olea europaea) in L-NAME induced hyper-tension in rats. Arzneimittelforschung 2002;52(11):797-802.

KOMAKI, E., YAMAGUCHI, S., MARU, I., KINOSHITA, M., KAKEHI, K.,OHTA, Y., TSUKADA, Y., 2003, Identification of Anti-α-Amylase Components from Olive Leaf Extracts, Food Science and Technology Research,9 (1), 35-39.

Kontogianni VG, Charisiadis P, Margianni E,Lamari FN, Gerothanassis IP, Tzakos AGOlive leaf extracts are a natural source of advanced glycation end product inhibitors. J MedFood 2013;16(9):817-22.

LEE, O., LEE, B., LEE, J., LEE, H., SON, J., PARK, C., SHETTY, K., KIM,Y., 2009, Assessment of phenolics–enriched extract and fractions of olive leavesand their antioxidant activities, Bioresource Technology, 100 (23), 6107-6113.

Le Tutour B, Guedon D. Olea europaea yaprakları ve ilgili fenolik bileşiklerin antioksidan aktiviteleri. Bitki Kimyası. 1992; 31 : 1173–1178. DOI: 10,1016 / 0031-9422 (92) 80255-D.

MALIK, N. S. A., BRADFORD, J. M., 2006, Changes in oleuropein levels during differenciation and development of floral buds in ‘Arbequina’ olives, Scientia Horticulturae, 110 (3), 274-278.

Markesbery WR, Carney JM. Alzheimer Hastalığında Oksidatif Değişiklikler. Beyin Pathol. 1999; 9 : 133-146.

Manna C, Migliardi V, Golino P, Scognmiglio A, Galetti P, Chiariello M, Zappia V. Oleuropein iskemi ve reperfüzyonun oksidatif miyokardiyal hasarını önler. J Nutr Biochem. 2004; 15 : 461

Moosmann B, Behl C. Östrojenlerin ve Fenolik Bileşiklerin Antioksidan Nöroprotektif Etkileri Östrojenik Özelliklerinden Bağımsızdır. Proc Natl Acad Sci ABD. 1999; 96 : 8867-8872.

Olmez E, Vural K, Gok S, Ozturk Z, Kayalar H, Ayhan S, et al. Olive leaf extract improvesthe atherogenic lipid profile in rats fed a high cholesterol diet. Phytother Res 2015;29(10):1652-7.

Omar SH. Oleuropein in olive and its pharmacological effects. Sci Pharm 2010; 78 (2):133-154.

PEREIRA, A., P., FERREIRA, I., C.F.R., MARCELINO, F., VALENTÃO, P.,ANDRADE, P.,B., SEABRA, R., ESTEVINHO, L., BENTO, A., PEREIRA, J.,A., 2007, Phenolic Compounds and Antimicrobial Activity of Olive (Olea europaea L. Cv. Cobrançosa) Leaves, Molecules, 12, 1153-1162.

RITCHASON, J., 1999, Olive Leaf Extract, Woodland Publishing, Inc.

SOUSA, A., FERREIRA, I. C. F. R., CALHELHA, R., ANDRADE, P. B., VALENTÃO, P., SEABRA, R., ESTEVINHO, L., BENTO, A., PEREIRA, J. A., 2006, Phenolics and antimicrobial activity of traditional stoned table olives “alcaparra”, Biorganic and Medicinal Chemistry, 14 (24), 8533-8538

Sun W, Wang X, Hou C, Yang L, Li H, Guo J,et al. Oleuropein improves mitochondrial func-tion to attenuate oxidative stress by activating the Nrf2 pathway in the hypothalamic par-aventricular nucleus of spontaneously hypertensive rats. Neuropharmacology 2017;113(PtA):556-66.

Tassou CC, Nychas GJE. Et suyunda ve model bir gıda sisteminde Staphylococcus aureus’un zeytin fenolikleri tarafından inhibisyonu . J Food Prot. 1994; 57 : 120-124

Umeno A, Takashima M, Murotomi K, Nakajima Y, Koike T, Matsuo T, et al. Radical-scav-ening activity and antioxidative effects of olive leaf components oleuropein and hydroxyty-rosol in comparison with homovanillic alcohol.J Oleo Sci 2015;64(7):793-800.

VINATORU, M., 2001, An overview of the ultrasonically assisted extraction of bioactive principles from herbs, Ultrasonics Sonochemistry, 8, 303-313.

Visioli F, Poli A, Galli C. Zeytin ve zeytinyağından elde edilen fenollerin antioksidan ve diğer biyolojik aktiviteleri. Med Res Rev.2002 ; 22 : 65-75. DOI: / med.1028 10.1002.

Visioli F, Bellosta S, Galli C. Zeytinlerin acı prensipleri olan Oleuropein, fare makrofajları ile nitrik oksit üretimini arttırır. Life Sci. 1998; 62 : 541-546. DOI: 10.1016 / S0024-3205 (97) 01.150-8.

Visioli F, Galli C, Galli G, Caruso D. Zeytinyağı fenollerinin biyolojik aktiviteleri ve metabolik kaderi. Eur J Lipid Sci Technol. 2002; 104 : 677-684

Walker M. Zeytin yaprağı ekstresi. Çoğu patolojik organizmaya karşı koymak için yeni oral tedavi. Keşfedin: Bilim ve Şifa Dergisi. 1996; 7 : 31.

Zhang Y, Luo X, Zhou Y, Wu H, Chen J,Wang Y, et al. 2K1C-activated angiotensin II(Ang II) exacerbates vascular damage in a rat model of arthritis through the ATR/ERK1/2 signaling pathway. InflammRes 2017;66(10):881-90.


IMG_6711.jpg

GELENEKSEL DROG PREPARATI: PANASON

Uzm. Ecz. Necdet ÇAPA (Fitoterapi M.Sc,)

  1. GİRİŞ

Panason çayı Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlık sistemine sunulmuş bilinen en eski tıbbi çaylarındandır. Panason çayı 1959 yılında Lokman Laboratuarı İlaç ve Gıda Sanayi tarafından 25 gr’lık paket zarfta ve 50 gr’lıközel alüminyum tüpte üretilip tüketiciye eczanelerde sunulmayabaşlanmıştır. Adliyevekâletinin20.11,1959 tarih ve 191899 sayısı ile kayıtlı, 23331 patent numarası ile tescilli olarak üretilmiştir.

Lokman Laboratuarı ilk olarak 1955 yılında Ecz. M. Tevfik Hacıbeyoğlu tarafından Bayburt’ta kurulmuştur. Bu özelliği ile Anadolu’da kurulan laboratuvarların üçüncüsü, Doğu’da kurulanların da ilkidir. Laboratuvar 1957 yılında İstanbul’a nakledilmiş olup 70’li yıllarda 6000 metrekarelik bir alanda elli civarı tıbbi müstahzar, gıda ve itriyat çeşidi ile Türkiye piyasasında bilinen ve güvenilen bir yerli ilaç firması olmuştur.

Yerli ilaç sanayinin gelişmesine çok önem veren Ecz. Tevfik Bey ‘Yerli derde yerli derman’ sloganıyla, dönemindehiçbir firmanın ortaklığını veya patenti ile çalışma teklif ve fırsatlarını benimsememiştir. Ecz. Tevfik Hacıbeyoğlu’nun, ilaç sanayii hakkındakigörüşü; “Türk hekimi, eczacısı ve kimyagerinin eşit fırsat verildiğinde Batı’dakileri aratmayacak mamulleri yapma ve tesislerini kurma gücünde olduğu” şeklinde belirtilmiştir.

Ecz. Tevfik Bey’in temel hedefi; yerli tıbbi drogları değerlendirmek, bunları halk sağlığına yararlı müstahzarlar olarak piyasaya arz etmektir. Bu amaçla, bitkisel drog tarımı konusunda da çalışmalar yapmıştır.

Panason çayı da bu çalışmaların eseri milli bir tıbbi çaydır. Lokman İlaç Bölge Mümessili Niyazi Çapa’dan aldığımız bilgilere göre; Niyazi Çapa 1960 lı yıllarda Eskişehir, Kütahya ve Bilecik çevresinden toplattığı papatya ve nanelerle önce Tavşanlı ilçesinden sonra da Isparta, Burdur bölgesinden toplattığı anasonları kurutup çuvallarla devamlı İstanbul’a göndermiş panason çayının hammaddesi devamlı Anadolu’dan gitmiştir.

Görsel 1.1Lokman Laboratuarı Müstahzarları kitabı 1973 baskısı(kaynak: Eski Eczacılık Müzesi)

 

Eskişehir’de Niyazi Çapa’nın kurduğu Eski Eczacılık Müzesinde bulduğumuz Panason paketinde bulunan bilgiler şunlardır;

“Panason nedir?

Her Panason paketinde seçilmiş, temizlenmiş Anason tohumu, Papatya çiçeği, Nane yaprağı vardır.

Halkımız arasında çok eski çağlardan beri faydası bilinen bu nebatlar temiz ve sıhhi ambalajlar içinde gıda maddelerini ve umumi sağlığı ilgilendiren nizamnameye uygun olarak hazırlanıp hizmetinize arz edilmiştir.

Panason nasıl hazırlanır? 

Küçüklere cezve, büyüklere çay demliği içinde, her bardak için 1 çay kaşığı Panason koyup çay gibi demlenir, süzgeçten süzülür, şekerli veya sade içilir. Çocuklar Panasonu tercihen ılıkken günde 3-4 defa 3-5 çay kaşığı, büyükler çay gibi bardakla sıcak içerler. Bir dilim limon Panasonun lezzetini daha da arttırır.

25 gram için: Anisi fructus %56 – Chamomillaeflos %12 – Menthae P. Folium %8 Umbelliferaefructus %24”

Görsel 1.2 Panason paketi ön ve arka yüzü(kaynak: Eski Eczacılık Müzesi)

 

Panason çayı günlük gazete ve dergilerde 1960’lı yıllardan itibaren verdiği reklamlarla özellikle bebeklerde görülen gaz sancıları ve uykusuzluğunda etkili olduğunu vurgulamış bebek sahibi anneler için kurtarıcı bir çay olmuştur. Lokman Laboratuarının kapanmasından yıllar sonra bile Panason sloganlarıyla akılda kalmış günümüzde bile doğum yapan annelerce Panason çayı aranmaya devam edilmiştir

Reklamlarda kullanılan sloganlar:

“ANNELER yavrunuza PANASON Çayı veriniz

PANASON Yavrunuzun rahatı

PANASON Yavrunuzun sıhhati

PANASON Yavrunuzun neşesidir

Panason çay gibi demlenir

Panason çay gibi içilir”

Görsel 1.3 Gazetede Panason reklamı(kaynak: Eski Eczacılık Müzesi)

 

Ecz. Tevfik Hacıbeyoğlu 1960’lı yıllarda eşi çok görülmeyen reklam kampanyaları yaparak Panasonu kalıcı bir marka haline getirmiştir. Anneler arasında büyük PANASON yarışması yaparak

Panason nedir?

Panason nasıl içilir?

Panasonun faydaları…

Sorularına doğru cevap verenlere Salon radyosu, Çocuk arabası, Çamaşır makinesi vb. hediyeler vererek marka bilinirliğini oldukça arttırmıştır.

Görsel 1.4Panason yarışması gazete ilanı(kaynak: Eski Eczacılık Müzesi)

Panasonun marka bilinirliğinin yükselmesi ve halkın tercih etmesi ile birlikte satışlarının artmasıyla piyasada taklit panasonlar çıkmaya başlar. Ecz. Tevfik Bey taklit panasonlarla mücadele ederek 1969 yılında Taklit Panasonlar hakkında bilgi başlığı altında yayınladığı yazı ile Eczacı meslektaşlarını ve müşterilerini uyarır.

İleriki dönemlerdePanason çayının gördüğü rağbetten faydalanmak isteyen ve halk sağlığını hiçe sayarak sırf kazanç temin etme maksadını güden bazı şahısların baraka ve evlerde sıhhi olmayan şartlarda, Panason çayına benzer şekil ve isimler altında ürünleri piyasaya arz ettikleri uyarısını yapar. Gizli imal edilerek renk, şekil, resim ve yazılar itibarıyla Panason çayına çok benzetilen Anason Şifa çayı diye bir ürünün piyasaya sürüldüğünü ve taklit Anason Şifa çayı paketlerinin toplatıldığını bildirir.

Görsel 1.5 Taklit Panason toplatılma yazısı(kaynak: Eski Eczacılık Müzesi)

  1. PAPATYA

Matricariarecutita L., Alman papatyası, tıbbi papatya

FAMİLYA: Asteraceae

Sinonim: Matricariachamomilla

Görsel 2.2Matricariarecutita Bitki çayı

Matricaria recutitaL.güney ve doğu Avrupa’ya özgü Asteraceaeailesininbir üyesidir. Bugün bitki tüm kıtalarda bulunabilir.Dallanmış, dik ve pürüzsüz birgövdeyesahiptir ve 15-60 cm (6-23,5 inç) yüksekliğe kadar büyür.Uzun ve daryapraklar bipinnat veya tripinnat’tir.

Beyaz ışın çiçekleri birligülile döşenirken , disk çiçekleri sarıdır.İçi boşhazneşişmiştir ve pullardan yoksundur.Bu özellik Alman papatyasınıdiğer papatyalardan(Anthemisarvensis ) ayırmaktadır. Çiçekler yaz ortalarına erken çiçek açar ve güçlü, aromatik bir kokuya sahiptir.

Çiçekler, karakteristik bir koku ve ilginç özellikler veren mavi bir uçucu yağ içerir. İçerdiği chamazulene atfedilebilen yağın bu renk özelliği, bitkinin neden ortak adı olan Mavi Papatya ile bilindiğini açıklar. Meyve sarımsı kahverengi bir akendir.

Matricaria flos preparatları, çiçeğin ufalanması (küçük parçalara indirgenmesi) veya kuru veya sıvı özler halinde elde edilir. Ekstreler, bitki materyalinden bileşikleri bir çözücü (etanol gibi) içinde çözerek ekstre edilir. Kuru ekstreler için çözücü daha sonra ekstre elde etmek üzere buharlaştırılır.

Matricaria çiçek preparatları içeren bitkisel ilaçlar, içilecek bitkisel çaylar veya buharları solunur; cilde uygulanacak infüzyonlar veya ağız astarı olarak; ağızdan alınacak, buhar soluma için kullanılan, ağzı durulayan veya cilde uygulanacak veya banyo katkı maddesi olarak kullanılacak sıvı formlar ve cilde uygulanacak yarı katı formlar (merhemler gibi) halinde bulunur.

2.1Kullanıldığı yerler

Çiçek başları, çiçek açmadan önce toplanarak gölgede kurutulur. Bileşiminde uçucu yağlar, rezin, acı maddeler ve fenolik bileşikler bulunur. % 1’lik çay halinde sabahları aç karnına bir bardak içilebilir. İdrar çoğaltıcı, iştah açıcı, yatıştırıcı ve gaz söktürücü etkilere sahiptir. Basur memelerinde ağrı kesici, tedavi edici etkiye sahiptir. Boyar madde olarak da kullanılır.

Alman papatyası (Anthemisnabilis) Orta Avrupa’da yetişir ve kültürü de yapılır. Dişli çiçekleri beyazımsı renklidir. Türkiye’de 50 kadar Anthemis türü bulunmakta bunlar İzmir papatyası, yabani papatya, beyaz papatya gibi isimlerle bilinmektedir.

2.2Tarım

Kökeni Güney-Batı Asya, Güney-Doğu Avrupa’dadır, ancak günümüzde neredeyse tüm dünyada yetişmektedir.

Papatya yetiştiriciliği için, toprağın herhangi bir özel kaliteye sahip olması gerekmese de, ürün en iyi toprağa sahip iyi dengelenmiş topraklarda yetişir.  Papatya bir basit bitki ve oldukça dayanıklıdır. Mahsul hafif ila ağır topraklarda yetişir. Yabani büyüyen Papatya türleri normalde çoğunlukla asidik olan ve açık olması gereken kumlu ila tınlı topraklarda yetişir.

Üç ana yetiştirme tekniği vardır: sonbaharda yıllık ürün olarak tohumlama, ilkbaharda yıllık ürün olarak tohumlama veya tohumlamanın kendi kendine yapıldığı çok yıllık bir ürün olarak kullanma.

En yaygın yöntem, makinelerin daha yüksek derecede kullanımını sağlamak için sonbahar ve ilkbahar tohumlarının bir karışımıdır. Papatya tohumları çok küçük olduğundan özel bir ekim makinesi tohumlama için kullanılmaktadır. Tohumlama normal olarak 25 cm mesafe başına yaklaşık 2,0-2,5 kg sıralar halinde yapılır.

Fidelik, düz ve yabani otlardan arındırılmışolması gerekir ve tohumlamadan sonra tekrar sıkıştırılmalıdır. Yeniden sıkıştırma, tohumlamadan sonra toprağın ağır bir rulo ile haddelenmesi gerektiğinde çok önemlidir. Aksi takdirde, küçük tohumlar çimlenmeyi engelleyen toprağa temas etmez. Çimlenmesi ve gençlik aşaması için papatya bitkisinin çok fazla neme ihtiyacı vardır. 1-2 hafta sonra çimlenme başlar.

Tohumlama sonbaharda yapılırsa, mükemmel tohumlama zamanı Eylül ayıdır. Sonbaharda ekilen papatya en yüksek verimi sağlar. Ekim, hangi saatte yapılırsa yapılsın, çiçek, gün uzunluğu yaklaşık 17 saat olduğunda başlar, bu da Mayıs sonunda veya Haziran başında Orta Avrupa’dadır .

İlkbaharda ekim yaparak, hasat süresi etkilenebilir, bu da uzun süren tohumlama ve hasat dönemleri ve diğer yetiştirme çalışmaları nedeniyle makinelerin daha yüksek bir kullanım derecesine sahip olmasına yardımcı olur. Ekim Mart ve Mayıs arasında yapılır. Ancak verimin daha sonra tohumlama ile battığını ve haşere basıncının arttığını söyleyebiliriz. Mahsul, Temmuz’un yarısında hasat edilebilir.

Daha kapsamlı bir yetiştirmede, tohumlama bitki tarafından kendi kendine yapılır ve yetiştirme çok yıllıktır. Son hasattan sonra bitkiler kesilir ve tarlada bırakılır. Daha sonra toprak mekanik olarak işlenir ancak döndürülmez. Tohumlar daha sonra Eylül ayında çimlenir ve toprağın üzerinde yabancı otlara karşı çok yardımcı olan halı benzeri bir tabaka oluşturur. Verimler sonbahar ekimleriyle karşılaştırılabilir.

Papatya , ortalama besin durumuna sahip topraklarda yetişebilen mütevazi bir bitkidir. Hasat tekniği ile ilgili sorunlara yol açabilen vejetatif büyüme ile azot (N) ile gübrelemeye cevap verir ve hasat süresi gecikebilir. Kökün iyi gelişimi için, yeterli miktarda Potasyum (K) gereklidir. K ile Fosfor (P) arasındaki oran 1: 2 olmalıdır. Yani gübre miktarı:

40-60 kg / ha N

50–70 kg / ha P

100–140 kg / ha K

N ve K zamanında verilmelidir. Mikrobesin eksikliği şu ana kadar bilinmemektedir.Papatyabitkisi iyi yüzey toprağı ile dengeli toprak üzerinde iyi yetişir.Ancakkalite nedeniyle papatya kesimi sırasında organik madde gübresi verilmemelidir.İşleme şirketi tarafından bakteriyel kontaminasyon sınırlaması varsa, organik madde gübresi çiçeğin ve bunun sonucunda ortaya çıkan ürünlerin bakteriyel kontaminasyonu için bir risktir. Mahsul rotasyonundaki diğer mahsullerde, örneğin papatyadan önce, organik madde ile gübreleme tavsiye edilir.

Papatya iyi bir yabani ot kontrolü gerektiren yavaş bir gençlik gelişimine sahiptir.Tohumlamadan önce, artıkherbisitlerinkullanılabileceğiherhangi bir yabani ot olmadan uygun bir tohum yatağına sahip olmak önemlidir. Mevcut seçici herbisitlerineksikliğinedeniyleçimlenmedensonrapapatya bitkisiningüçlüvejetatifbüyümesi başlayanakadarsadecemekanik yabancı ot kontrolümümkündür.

Yaprak bitleriPapatyaüretimiiçin büyük bir tehdittirçünkü sadece daha yavaş büyümeye değil, aynı zamanda uğur böceklerinin çekilmesine de yol açarlar.Çiçekleri topladıktan sonra, böcekleri çiçeklerden ayırmak neredeyse imkânsızdır.Bu, kullanım amacına bağlı olarak hasat edilen papatyaların kalite sorunlarına yol açabilir.

Avrupa üretiminde meydana gelen en önemli zararlılartüylü küf ,küllemeve pastır.

 

2.3Geleneksel Kullanım:

Oral kullanım ve inhalasyon için bitkisel çay olarak bitkisel madde veya ufalanmış bitkisel madde.

Oral kullanım için sıvı dozaj formlarında bitkisel preparatlar.

Oromukozal veya kutanöz kullanım için infüzyon hazırlamak için bitkisel madde veya ufalanmış bitkisel madde.

Oromukozal veya kutanöz kullanım için seyreltilerin hazırlanması için sıvı dozaj formlarında bitkisel preparatlar.

Buhar inhalasyonu için seyreltilerin hazırlanması için sıvı dozaj formlarında bitkisel preparatlar.

Kutanöz kullanım için yarı katı dozaj formlarında bitkisel preparatlar.

Banyo katkı maddesi olarak kullanılmak üzere sıvı dozaj formlarında bitkisel preparatlar.

Farmasötik form, Avrupa Farmakopesi tam standart terimi ile açıklanmalıdır.

 

2.4Tedavi endikasyonları:

-Şişkinlik ve minör spazmlar gibi minör gastrointestinalşikâyetlerinsemptomatik tedavisinde kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün.

-Soğuk algınlığı semptomlarının hafifletilmesi için kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün.

-Küçük ülser ve ağız ve boğaz iltihaplarının tedavisi için geleneksel bitkisel tıbbi ürün.

-Ciddi koşullar bir tıp doktoru tarafından dışlandıktan sonra, anal ve genital bölgedeki cilt ve mukoza tahrişlerinin adjuvan tedavisi için kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün.

-Cildin küçük yanıklarının (güneş yanığı), yüzeysel yaraların ve küçük kaynamaların (furuncles) tedavisinde kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün.

Ürün geleneksel bir bitkisel ilaçtır. Sadece belirtilen endikasyonlarda kullanım için ürün uzun süreli kullanıma dayanmaktadır.

 

2.5Matricariaeflos ana bileşenleri

  • uçucu yağ (% 0,3 – 1,9): buhar damıtma sırasında en azından kısmen chamazulen gibi azulenlere dönüştürülen matrisin ve matrisarin gibi proazulenler
  • apigenin-7-glukozit (% 0,5), apigenin ve luteolin gibi flavonoitler (% 6’ya kadar)
  • matrisin gibi seskiterpenlaktonlar (% 0.03-0,2)
  • herniarin ve umbelliferone gibi kumarinler (% 0.01 -% 0.08)
  • spiroeterler (cis- ve trans-in-disikloeterler)
  • fenolik asit
  • polisakkaritler

 

2.6Tıbbi kullanım

30 yılı aşkın bir süredir piyasada bulunan ürünlere dayanarak, Matricariaeflos ve ilgili bilimsel literatürdeki çeşitli katkılara karşılık gelen monograflar, Matricariarecutita, flos ve Matricaria yağının geniş bir bitkisel preparatları için gösterilmiştir. Açıklanan veriler, geleneksel kullanım monografisi için kabul edilebilir beş farklı endikasyon ortaya koymaktadır.

Olası yan etkiler 

Papatya, göreli bir kanarya otu , alerji semptomları neden olabilir ve yakupotu alerjisi olan bireylerin yakupotu polen ile çapraz reaksiyona girebilir. Ayrıca kumarin içerir, bu nedenle, örneğin kan incelticiler gibi potansiyel ilaç etkileşimlerini önlemek için dikkat edilmelidir.

Çok nadir olmakla birlikte, çok yüksek dozda papatya bulantı ve kusmaya neden olabilir. Daha nadiren, döküntüler oluşabilir.  Tip-IV alerjik reaksiyonlar (yani kontakt dermatit) yaygındır ve papatya çayı içen 38 yaşındaki bir erkekte bir vakada ciddi Tip-I reaksiyonu (yani anafilaksi ) bildirilmiştir.

 

2.7Klinik Veriler

Kutanöz kullanım

Farmakodinamik veriler esas olarak kutanöz kullanım için mevcuttur.

  1. M) sıvı ekstreın (DER 2,7-5.5: 1), ekstraksiyon çözücüsü: etanol% 95.4 V / V’nin (% 0.22 sodyum asetat,% 0.12 sodyum hidroksit içeren) antiphistik etkisi krem ​​bazlı ve hidrokortizon içeren kremle karşılaştırıldı reflexphotometry kullanarak (Wells Test). Altı sağlıklı erkek ve dişi proband dahil edildi. Bir tesafilm sıyırma ve arkadaki tedavi alanlarının belirlenmesi kullanılmıştır. 8 saat boyunca her saat 10 kontrol noktası / alanı kontrol edildi. Değerlendirme, 4’lü Likert ölçeğini takiben optikti (1 = iyileşme yok; 2 = hafif iyileşme; 3 = iyi iyileşme; 4 = tamamen iyileşme). EAA’lar (eğri altındaki alan) karşılaştırıldı. Verum kremi plasebodan biraz daha iyi bir etki gösterdi,% 0.25’lik düşük hidrokortizon konsantrasyonu genel olarak küçük bir etki gösterdi (Albring et al. 1983).

120 dakika boyunca% 15 sodyum lauril sülfat çözeltisinin uygulanmasından sonra 20 sağlıklı yetişkinin (28-42 yaş, erkek ve dişi) derisi su ile yıkandı ve sonra havada kurutuldu. 4 gün boyunca ilgili merhem (ekstre n); baz; N) içeren ürün özü bazında% 0.1 hidrokortizon asetat) günde 2-3 kez uygulandı. Bundan 2 saat sonra cilt profili ölçüldü. Taban çizgisi ölçümü, tedavi edilmemiş cilt üzerinde 2 günde bir 3 kez yapıldı. Çalışma, cildin deterjan hasarında bir papatyaekstresinin antiplogistik etkisini göstermiştir (Nissen et al. 1988). Kerscher (1992), 8 alanda 24 probandın (23-35 yaş; 11 erkek, 14 kadın) cildini 20-160 mJ / cm2’lik Waldmann UV 800 lambayla arkaya ışınladı. Daha sonra lipozomalMatricariaeflos dispersiyon ekstresi% 10 veya baz1 veya matrikariaflos (% 2) veya base2 veya krem veya baz3 veya hidrokortizon% 1 merhem veya hidrokortizon içeren Matricariaeflosununlipozomal jel preparasyonu 2 gün boyunca% 0,5 merhem uygulandı. Kızarıklığın değerlendirilmesi bir Likert Ölçeğinde bir Minolta Kronometre CR200 ile yapıldı (0 = güçlü; 1 = zayıf; 2 = etki yok). Elde edilen antienflamatuar etki% 1 (% 100) hidrokortizon altında en güçlüydü; krem içeren Matricariaeflos etkisi% 72 ve baz% 50 olmuştur.

Korting et al. (1993),% 1 hidrokortizon kremi ve 2 farklı konsantrasyona kıyasla bir papatya içeren krem (20 mg / g) kremin anti-enflamatuvar etkilerini göstermiştir.

UV eritem testlerinde (24 denek) ve selofanda hamamelis içeren kremler (Hamamelisvirginiana‘nın damıtılmasını içeren su içinde yağ emülsiyonları; 100 g’da 0.64 mg veya 2.56 mg hamamelis keton)

Görsel skor ve kronometri ile ölçülen uygun bazlara kıyasla 24 sağlıklı probandın arka derisinde bant sıyırma testleri papatya ekstresi içeren preparatın antiplogistik etkisi, düşük hamamelis dozundan biraz daha az ve her ikisi de% 1’den az hidrokortizon idi. On iki denek papatya grubundaydı; 5 nokta Likert ölçeği çok yoğun kızarıklıktan (0), yoğun eritem (1), orta derecede eritem (2), hafif kalıntı eritemden (3) eritem olmamasına kadar. Kontrolde kayda değer bir fark 4 saatte papatya kremi (p = 0,0625) için görsel skorlarda (selofan bant sıyırma testi) idi.

2.8 Özel popülâsyonlarda klinik çalışmalar

Oromukozal kullanım

(NasemannandMenzel) (1975) farklı ayaktan hastalara ve 49 hastaya farklı ağız hastalıkları (ağız ülseri n = 19; linguageographica n = 4; liken ruber mukoza n = 4; kontakt dermatit vb.) l) sıvı ekstre (DER 1: 4-4,5) ekstraksiyonsolventi: etanol% 38,5 m / m (% 1.36 sodyum asetat trihidrat,% 0.45 sodyum askorbat ve% 0.41 sodyum hidroksit içeren) içinde 15-20 damla / bardak ılık su uygulayarak açık kontrolsüz bir çalışma kısmen ılık su veya sodyum klorür çözeltisi ile kesişir. Tüm hastaların soğutma etkisi ve azalmış foetorex cevheri ve ağız ülserleri varsa ağrı azalması ile ilgili sürdürülebilir bir etkisi vardı.

Çalışma, sıvı ekstreile durulamanın antifolog etkilerini desteklemektedir, ancak kontrol eksikliğinden dolayı iyi kurulmuş kullanımı desteklememektedir. Geleneksel kullanım, oromukozal kullanım için kapsanmıştır.

 

(Jeschke et al. (2009), Alman birinci basamak bakımında Asteraceae içeren ekstreların risklerini bildirmişlerdir. Çevrimiçi bir sisteme katılmak için üç yüz altmış iki doktorla temasa geçildi.

İlgili advers ilaç reaksiyonları (ADR) içeren Asteraceae içeren ekstreların tüm reçetelerini belgeleyin. Yüz yedi doktor katılmayı kabul etti, 38 teknik gereklilikleri yerine getirdi. Yüzde elli beş pratisyen hekim,% 45 uzman (% 23 çocuk doktoru,% 11 dahiliye,% 11 diğerleri) idi. Eylül 2004-Eylül 2006 arasında, 360.488 ilaç için 1.999.387 reçete alan 50.115 hasta belgelendi, 18.830 hasta Asteraceae familyasından bitki türlerinden bitkisel maddeler veya bitkisel preparatlar içeren 42.378 ilaç içeren 25.652 reçete aldı. ADR’ler DSÖ Advers reaksiyon terminolojisine göre değerlendirildi. İstatistiksel analiz, çocuklarda Asteraceae içeren ilaçların düzenli olarak reçete edildiğini (% 60) gösterdi. En sık reçete edilen türler Matricariarecutita idi (yetişkin erkeğin% 49,9’u, kadın yetişkinin% 32,3’ü, çocuklarda% 51,7’si). Matricariarecutita ağırlıklı olarak bitkisel monopreparasyon olarak reçete edildi (%75). Orta kulak hastalıkları (% 10,3), ağız boşluğu ve çeneler (% 8,3), tükürük bezleri, özellikle üst solunum yolu (% 16,2) için bulaşıcı hastalıklar için kullanıldı. Matricariarecutita ile ilişkili ADR’ler nadirdi.

18.830 hastanın tüm örneği için ciddi ADR bildirilmemiştir. Ciddi olmayan ADR’leri de belgeleyen yedi doktorun alt grubunun analizinde. 6,961 hastada Asteraceae içeren ilaçların 11 ciddi olmayan ADR’si meydana geldi, bu ADR’lerin 2’si Matricariaflos içeren preparatlara bağlandı. Bir olgu, akut gastroenteritli 71 yaşındaki bir kadına Artemisiaabrotanum ve Matricariarecutita içeren bir kombinasyon ürününün oral uygulamasından sonra cildin hafif bir alerjik reaksiyonuydu. İkinci vaka, 47 yaşında bir erkek yetişkinin akut gastroenteriti sırasında, olabildiğince sınıflandırılmış, ancak altta yatan hastalığa da bağlanabilen bir gastraljiydi. İnsidans, matrisaria içeren preparasyon alan 2/1602 hastaydı (% 0.12).

-Ağızdan kullanım

Dahili kullanımdaki çocuklarla ilgili mevcut çalışmalar, bitkisel çay (matricaria, vervain, meyan kökü, rezene, melisa nane) standart matrisaria özü (Matricariarecutita), rezene (Foeniculumvulgare) ve limon gibi farklı kombinasyon ürünleri ile yapılır.

2.5 g standardize edilmiş elma pektin ve matricaria sıvı özü içeren balsam (Melissaofficinalis) sıvı preparat

chamazulene / 100 g’dir ve çocuklarda papatyaiçeren ürünlerin güvenliğini değerlendirmek için kullanılmalıdır, ancak etkinliği değerlendirmek için kullanılamaz. Çocuklarda inhalasyon veya oral uygulama olarak dahili kullanımla ilgili klinik çalışma mevcut değildir.

 

2.9Klinik farmakoloji ve etkililik

Her iki monografı da içeren papatyaiçeren müstahzarlar Avrupa’da 30 yıldan fazla bir süredir kullanılmaktadır. Bölüm 4’te, iyi yapılandırılmış bir kullanım için sonuca varmak için yeterli olmayan, ancak özet olarak, geleneksel kullanıma ilişkin endikasyonların uygunluğunu destekleyen araştırmalarla ilgili literatür verileri sunulmaktadır.

1) Şişkinlik ve minör spazmlar gibi minör gastro-intestinal şikayetlerin semptomatik tedavisinde kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün, 1978’de yayınlanan 104 hasta üzerinde kontrolsüz çok merkezli bir çalışma ile desteklenmektedir.

Çalışma, köklü kullanımla ilgili etkinliği desteklememektedir, ancak gastrointestinal şikayetlerde yetişkinler için belirtilen pozolojide geleneksel kullanımı desteklemek için kullanılabilir (Stiegelmeier 1978).

2) Soğuk algınlığı semptomlarının hafifletilmesi için kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün, yerel çalışmaların değerlendirilmesi için yapılan klinik çalışmalar (Schmidt 1975, Lauber 1987) tarafından desteklenmektedir.

İnhalasyon toleransı. ( Troll ve PatzeltWenczler)’in (1990) açık kontrolsüz çalışması, ağız spreyi karşısında buhar inhalasyonunu test etti ve geleneksel buhar inhalasyonunun kullanımını destekliyor. (Sauer)’in (1990) gözlemsel çalışması, etanolik esktreler için belirtilen pozolojilerdeinhalasyondaetanolik esktreler için de bu kullanımı desteklemektedir.

3) Küçük ülser ve ağız ve boğaz iltihaplarının tedavisi için geleneksel bitkisel tıbbi ürün. Geleneksel oromukozal kullanım Nasemann ve Menzel (1975), Carl ve Emrich (1991) ve Fidler et al. (1996) ‘da belirtilen pozolojide.

4) Ciddi koşullar bir tıp doktoru tarafından dışlandıktan sonra, anal ve genital bölgedeki cilt ve mukoza tahrişlerinin adjuvan tedavisinde kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün. Bu endikasyonhemoroidligatüründen sonra kalça banyosu olarak etanolikekstreların kullanımını destekleyen açık bir klinik çalışma (Förster 1987) tarafından desteklenmektedir. Başka bir klinik çalışmada Förster, farklı anal hastalıklardan sonra kalça banyosu, krem ​​ve merhem olarak farklı kullanımları araştırdı: perianaltromboz, mariscs ve anal fistül (Förster 1987).

5) Küçük yüzeysel yaraların ve küçük kaynamaların (furunkles) tedavisinde kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün açık klinik çalışmalarla desteklenmektedir (Aertgeerts 1984, Förster 1987). Bu çalışmalar, kontrol eksikliğinden dolayı WEU’yu desteklemek için yeterli değildir, ancak ilgili pozolojilerdeki geleneksel olasılıkları kapsamaktadır. Monograflarda tanımlanan pozolojiler, mevcut ürünlerin geleneksel kullanımına dayanmaktadır. Kabul edilen endikasyonlar, klinik çalışmalardan elde edilen veriler ve aşağıdaki bölümlerde açıklanan güvenlik profili dikkate alınarak bir haftalık kullanım süresi gerekçelendirilir.

 

2.10Klinik güvenlik

Matricariarecutita içeren preparatların klinik güvenliği iyidir. Ana risk, kutanöz kullanımda küçük bir duyarlılıktır. Çocuklar için alerjisi% 0.12 olan 817 hastadan elde edilen veriler vardır (Jeschke ve ark. 2009), alerji testi endikasyonu olan 3.851 yetişkin, Asteraceae alerjisi riskini yetişkinlerde yaklaşık% 3,1,% 56’sı matrisariye karşı alerjik olduğunu göstermiştir. (Hausen 1996).

Bu risk monografide bir kontrendikasyon ile kaplıdır.

Emzirilen bebeklerin hassasiyetini önlemek için, eğer uygunsa hamilelik, emzirme ve doğurganlık konusunda bir not verilmelidir: “Bebeğe bakmadan önce meme uçları, bebeğin hassasiyetini önlemek için varsa papatyaiçeren ürünlerden temizlenmelidir.”

Hamile kadınlar bitkisel çay kullanabilirler, diğer tüm preparatlar için veri eksikliği vardır. Bu nedenle monografta belirtilen diğer tüm bitkisel preparatlar için hamilelik ve emzirme döneminde kullanılması önerilmez.

İlaç etkileşimi verileri klinik öncesi değerlendirmeden vaka raporlarına kadar tutarsızdır. Yine de böbrek nakli sonrası siklosporinimmünsüpresyonu ile ilgili etkileşimler mümkündür. Bu nedenle monografta bir not girilmelidir: “Böbrek nakli sonrası hastalar için daha uzun süre (yaklaşık iki ay) yüksek dozlarda CYP450 üzerindeki etkilere dayanan etkileşimler bildirilmiştir.”

Matricariaeflos içeren preparatların tıbbi kullanımı Avrupa’da ve tüm dünyada binlerce yıldır belgelenmiştir. Avrupa’nın farklı ülkelerinden çok sayıda hazırlık bunu doğrulamaktadır.

Mevcut standartlara göre iyi kalitede sadece bir klinik çalışma tanımlanmıştır (Amsterdam et al. 2009). Çalışılan endikasyon (genel anksiyete bozukluğu) AB’deki bir tıbbi üründe en az 10 yıldan beri izin verilmediğinden, monograf için sağlam bir kullanım kabul edilemez.

Klinik öncesi kaynaklardan ve geleneksel literatürden ve çoğunlukla vasat kalitede ve AB’de kayıtlı veya yetkili tıbbi ürünlerden farklı klinik çalışmalardan elde edilen geniş verilerin biriktirilmesi,

Matricariaeflos’un geleneksel kullanımı, ergenler, yetişkinler ve yaşlılar için aşağıdaki endikasyonlar için kabul edilebilir. Farklı yaş gruplarındaki çocuklarda farklı endikasyonlar için kullanımı, birkaç bitkisel preparat için kabul edilebilirdi, çünkü veriler mevcuttu ve güvenlik yeterince gösterildi.

Endikasyon 1: Şişkinlik ve küçük spazmlar gibi küçük gastrointestinal şikâyetlerin semptomatik tedavisinde kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün

Endikasyon 2: Soğuk algınlığı semptomlarının giderilmesi için kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün

Endikasyon 3: Küçük ülser ve ağız ve boğaz iltihaplarının tedavisi için geleneksel bitkisel tıbbi ürün.

Endikasyon 4: Ciddi koşullar bir tıp doktoru tarafından dışlandıktan sonra, anal ve genital bölgedeki cilt ve mukoza tahrişlerinin adjuvan tedavisinde kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün.

Endikasyon 5: Cildin küçük yanıklarının (güneş yanığı), yüzeysel yaraların ve küçük kaynamaların (fronkül) tedavisinde kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi ürün.

 

  1. TIBBİ NANE

Mentha x piperitaL. Syzygium

FAMİLYA: Lamiaceae

Kullanılan Kısmı: Yaprakları(Menthaepiperitaefolium)

EUROPEAN PHARMACOPOEIA 5,0

Görsel 3.1Menthaepiperitaefolium

Terapötikbölge:        Deri bozuklukları ve küçük yaralar

Öksürük ve soğuk algınlığı

Gastrointestinal hastalıklar

Ağrı ve iltihap

  • Nane, üç metreye kadar uzayabilen oldukça aromatik, Avrupa’ya özgü çok yıllık bir bitkidir.
  • Eski Mısırlılar, Yunanlılar ve Romalılar, onu yiyecek ve ilaç olarak lezzet verici olarak biliyorlardı. İlk kez İngiltere’de 1750 civarında ticari olarak yetiştirilmiştir.
  • Nane en az iki yüzyıl boyunca popüler bir çare olarak, sindirim rahatsızlıklarını gidermek için yaygın olarak bilinmektedir. Mentha x piperita L.’ninLabiatae familyasına ait olan nane (Menthaspicata L.) ve su nane (Menthaaquatica L.) hibriti olduğuna inanılmaktadır. Uçucu yağ, Menthapiperita L.’nin taze yapraklarından buhar damıtmasıyla elde edilir ve lezzet, kozmetik ve tıbbi amaçlar için yaygın olarak dünya üzerinde kullanılmaktadır.
  • İngiliz botanikçi John Ray’in (1628-1705) sulaklarında, en eski nane örneklerinden biri bulunabilir. 1721 yılında Menthapiperita, İspanya’daki MateriaMedica’nınMenthapiperitissapore olarak resmi maddesi oldu.

Londra Farmakope (Fluckiger 1879, Herbalgram, Amerikan Botanik Konseyi, 1996).Araştırılan veriler, çeşitli klinik durumlarda etkili bir şekilde kullanıldığı için bitkinin ve ürünlerinin geleneksel temelini gösterebilmektedir.

Geleneksel bitkisel maddelerin tanımı, bitkisel preparatlar veya bunların kombinasyonları

  • Bitkisel maddeler 1 2

Menthapiperita L.’nin bütün veya kesilmiş kurutulmuş yaprağı

  • Bitkisel preparatlar 1 2

Çay hazırlama için kombine bitkisel madde

Tentür (1: 5;% 45 etanol (V / V)

3.1 Geleneksel Kullanım

– Hangi bitkisel maddelerin / bitkisel preparatların kullanıldığı ayrıntılı bir açıklama ile belirtilmeli ve her preparat için ayrı ayrı bilgi verilmelidir.

Toplulukta belirtilen endikasyona ilişkin tıbbi kullanım süresi hakkında 1902’de “Materiamedica ve Therapeutics – Chicago MedicalPress:

“şişkin kolik, gastrodini, mide bulantısı, kusma, bağırsak spazmodik ağrısı, hıçkırık, hazımsızlıktan çarpıntı, kavrama, kolera morbus, kolera infantum, mide ağrısıyla ishal, sinir ağrısı, sinir ağrısı için nane suyu (damıtılmış) ”.

Hint MateriaMedica’da, infüzyondaMenthapiperita L.’nin yaprakları, kusma, mide kolik, kolera, ishal, şişkinlik, zayıf sindirim, hıçkırık ve kalbin çarpıntısı durumunda kullanılır. (Nadkarni – 1982)

3.2Tıbbi kullanım

Nane yaprakları geleneksel olarak (Forster 1996) dispepsi (örn. Üst gastrointestinal sistemin spastik şikâyetleri), şişkinlik, gastrit, enterit ve ayrıca kolagog gibi sindirim bozukluklarının semptomatik tedavisi için terapötikendikasyonları olan karminatif bitkisel tıbbi ürün olarak kullanılır.

İngiliz Bitkisel Özeti’nde etkisi karminatif, spazmolitik ve choleretic’tir (Bradley 1992).

Karminatif, sindirim ve uyarıcı özelliklere sahip olarak tanımlanır (CostaAloísio, 1986) ve hazımsızlık, mide kolik ve ishal için bir infüzyon olarak kullanılır.

Dispeptik rahatsızlıklar ve solunum yolu enfeksiyonları, hepatobiliyerdisfonksiyon için kullanılır (Proença da Cunha, 2003).

Genel bir sindirim yardımcısı olarak, bağırsak spazmları gibi iç oral kullanım için kurutulmuş nane yaprakları çayı kullanılır (Bradley 1992, Schilcher 1997).

Halk hekimliğinde bir emmenagog, vermifüj, laktasyon arttırıcı ve yatıştırıcı olarak kullanılır. Ayrıca bronşit,basiller dizanteri, diyabet, ishal, dismenore, ateş, hipertansiyon, sarılık, bulantı, ağrı ve solunum ve idrar yolu enfeksiyonlarıiçin kullanılır (WHO monografları)

Tıbbi kullanımla ilgili bibliyografik / uzman kanıtı Nane yaprakları geleneksel olarak (Forster 1996),

*ESCOP’a göre 2. baskı:

– Dispepsi, şişkinlik ve gastrit gibi sindirim bozukluklarının semptomatik tedavisinde kullanılır.

*İngiliz Bitkisel Özeti’ne göre:

– Dispepsi, şişkinlik, bağırsak kolik, safra bozuklukları (Bradley 1992).

*Belçika (Circularire No. 367, Temmuz 1991: Menthapiperitae L. herbe):

– Sindirim bozukluklarının semptomatik tedavisinde geleneksel olarak kullanılır, ancak etkinliği ilaçlar için mevcut değerlendirme kriterlerine göre kanıtlanmamıştır.

(1994 dolaşım No. 450: Menthapiperitae L. herbe):

– Herhangi bir ciddi patolojik durum dışlandıktan sonra geleneksel olarak sindirim bozukluklarının semptomatik tedavisinde kullanılır.

*Fransa (Bülten yetkilisi No. 90/22 bis: Menthe; feuille, sommitéfleurie):

Tıp mesleği için bilgi

– 030. Geleneksel olarak topikal olarak dermatolojik rahatsızlıklar için yatıştırıcı ve ter önleyici bir uygulama olarak, çatlaklar, sıyrıklar, çatlamış ciltler ve böcek ısırıklarına karşı koruyucu bir tedavi olarak kullanılır.

– 041. Geleneksel olarak sindirim bozukluklarının semptomatik tedavisinde kullanılır: epigastrikdistansiyon; sindirimin durgunluğu; geğirme; Yellenmek.

– 043. Spazmodik kolitin ağrılı bileşeni için geleneksel olarak kullanılan adjuvan tedavi.

– 045. Geleneksel olarak böbrek ve sindirim eliminasyon fonksiyonlarını desteklemek için kullanılır.

– 122. Geleneksel olarak burun tıkanıklığı ve soğuk algınlığı durumlarında kullanılır.

– 142. Geleneksel olarak, bukkalkavite ve / veya orofaringe etkileri için anodin olarak topikal olarak (ağız ve boğaz yıkamaları, pastiller) kullanılır.

– 144. Geleneksel olarak ağız yıkamalarında topikal olarak ağız hijyeni için kullanılır.

*Almanya (13.3.90 ve 1.9.90’da değiştirilen, 30.11.85’te yayınlanan Komisyon E monografisi):

– Gastrointestinal sistemin, safra kesesi ve safra kanallarının spastik şikayetleri.

Standart dzulassung Nº. 1499.99.99 standart bir tıbbi çay için 3.12.82 yayınlandı:

– Gastro-intestinal ve safra kesesi rahatsızlıkları.

Belirtilen dayanıma ilişkin kanıtlar

Tentür – (1: 5 preparat,% 45 etanol) – (Bradley, 1992)

Tentür – (1: 5 preparat,% 70 etanol) – (Erg.B.6, 1953, Komisyon E monografları, 1985)

1,5-9 g yaprak – (ESCOP, Komisyon E)

Belirtilen pozolojiye ilişkin kanıtlar

Genel kullanım:

İnfüzyon – genellikle 8 başına bir veya iki çay kaşığı (1, 5 ila 3, 0 gram) kurutulmuş yaprak ile hazırlanır

Tentür – (1: 5 preparat,% 45 etanol) – 2 ila 3 ml, günde üç kez (Bradley, 1992)

(13.3.90 ve 1.9.90’da değiştirilen 30.11.85’te yayınlanan Kommission E monografisi):

– 5-15 g tentür / günlük (1: 5 preparat,% 70 etanol)

– 3-6 g yaprak

ESCOP 2. Baskı:

– Yetişkinler

o Bir infüzyon olarak, günde üç kez 150 ml suya 1.5-3 g ilaç

o Tentür (1: 5,% 45 etanol), 2-3 ml, günde üç kez

– Yaşlılar – yetişkinlerle aynı

– 4 yaşından büyük çocuklar, sadece infüzyon olarak günlük doz

4-10 yaş, 3-5 g

10-16 yaş, 3-6 g

Uygulama yoluna ilişkin kanıtlar

Bkz. Madde 2.3.2

© EMEA 2008 5/14

Kullanım süresine ilişkin kanıtlar

Kısıtlama yok. Semptomlar 2 hafta sonra devam ederse veya kötüleşirse, bir doktora veya nitelikli bir sağlık uzmanına danışılmalıdır.

 

3.3 Güvenlilik

Hasta maruziyeti

Nane yaprakları ve özü, kozmetik formülasyonlarda koku bileşenleri olarak kullanılabilir.

Nane suyu bir aroma maddesi olarak veya bir koku bileşeni olarak da kullanılabilir.

Mentol

1976 yılında, FAO / WHO Gıda Katkı Maddeleri Ortak Uzman Komitesi mentol için günde 0, 2 mg / kg vücut ağırlığı / gün ADI oluşturdu. 2000 yılında 0-4 mg / kg vücut ağırlığı / gün ADI ayrıldı.

Pulegone ve menthofuran

Tatlandırıcı veya aroma özellikli diğer gıda bileşenlerinin eklendiği gıda ve içeceklerde pulegone için maksimum seviyeler: gıda maddelerinde 25 mg / kg, içeceklerde 100 mg / kg, nane veya nane aromalı içeceklerde 250 mg / kg hariç ve nane şekerlemesinde 350 mg / kg (88/388 / EEC Direktifi Ek II). Pulegone, gıda maddelerine bu şekilde eklenemez. Avrupa Konseyi Aroma Maddeleri Uzmanları Komitesi (CEFS) (1997): Menthofuran, pulegonun yaklaşık hepatotoksinidir. Menthofuran’ın günlük günlük alımı (TDI)

vepulegone, sıçanlarda 28 günlük oral toksisite çalışmasında (Thorup et al. 1983 a, b) 20 mg / kg bw / d’lik hiçbir etki seviyesine (NOEL) dayanarak 0.1 mg / kg bw’ye ayarlandı.

Menthofuran, Komisyon Kararında belirtilen kimyasal olarak tanımlanmış aroma maddeleri kayıt defterinde listelenmiştir.

(1999/217 / EC, 2002/113 / EC).

ABD: Pulegone ve menthofuran, FEMA GRAS statüsüne sahiptir ve yetkili kişiler arasında listelenmiştir.

sentetik aroma maddeleri. JECFA (FAO / WHO Gıda Katkıları Uzman Komitesi, 2000): (R) – (+) – pulegone ve yapısal olarak ilgili lezzet verici maddelere “güvenlik endişesi yok” uygulandı

(R) – (+) – menthofuran dahil.

Pulegonuntoksisitesi nedeniyle, CIR uzman Paneli kozmetik sınıfında% 1 ile sınırlandırmıştır. Son veriler, nane yapraklarının formülasyonlarda<% 0, 2’de kullanıldığını bildirmiştir.

Olumsuz Olaylar

Nane çayları sadece az miktarda mentol ve menton içerir. Yetişkinlerde, advers reaksiyonlar, genellikle, şekerleme veya diğer ürünler tarafından yüksek mentol alımı ile ilişkilidir.

Nane çayı normal ve uzun süreli kullanımı nadiren olumsuz etkilere yol açar (ESCOP, 2. baskı), ancak nane özü alt özofagealsfinkteri rahatlattığı için gastroözofagealreflü alarak daha da kötüleşebilir. Bu etki nedeniyle, gastroözofagealreflü olan ve tavsiye edilmeyen kişilere önerilmez.

Nane safra üretimini uyarabilir. Kolanjit, safra taşı ve diğer safra bozuklukları durumunda, bu ürün dikkatle ve bir tıp doktorunun gözetiminde kullanılmalıdır.

Ciddi olaylar ve ölümler: Bilinmiyor

İçsel (yaşlılar ve çocuklar dahil) / dışsal faktörler

Nane yağı, bebeklerde ve küçük çocuklarda dikkatli kullanılmalıdır, çünkü burun mukozası, kalbe, akciğerlere ve dolaşıma mesafe etkisi olan ve ani apne ve glottal daralmaya yol açabilen otonom bir refleksojen organdır. 2 yaşından küçük çocuklar özellikle bu refleksi sunar, bu nedenle güçlü bir kokuya sahip tüm maddelerden kaçınılmalıdır. Bu yaş aralığında nane yağından kaçınılmalıdır.

Bir fincan çay ca. % 20 alkollü Menthaesansiyel yağı 5 damla (0.5 ml) kadar olan 2.5 mg mentol içermektedir (Duband et al., 1992).

İlaç-ilaç etkileşimleri ve diğer etkileşimler: Rapor edilmemiş.

Hamilelik ve emzirme döneminde kullanım

Hamilelik ve emzirme döneminde kullanım ile ilgili veriler mevcut değildir. Bazı referanslar, nane süt salgılarını kuruyabileceğini belirtmektedir (Mills, 2005).

Genel bir önlem olarak, önerilen tıbbi tavsiye potansiyel riskten daha yüksek değilse, kullanım önerilmez.

 

Doz aşımı: 9 yaşında bir çocuğun 30 yaprakla hazırlanmış bir menen (karvon) infüzyonu ile zehirlenmesi bildirilmiştir. Semptomlar 24 saat sonra hafifleyen taşikardi ve ajitasyon şeklinde gözlenmiştir (Augiseau et al. 1987).

Bu Menthapiperitaefolium için geçerli değildir.

Araç veya makine kullanma yeteneği üzerindeki etkiler: Bilinmemektedir

Kontrendikasyonlar (her ikisinin de kapsanması gereken aşırı duyarlılık ve alerjik potansiyel): Nane preparatlarına aşırı duyarlılığı olan kişiler bu tıbbi ürünü almamalıdır.

 

3.4Farmakolojik Özellikler

Bileşim

Nane yapraklarının kimyasal bileşenleri bitki olgunluğu, çeşitliliği, coğrafi bölgesi ve işleme koşullarına göre değişir. Nane polar olmayan lipit fraksiyonunun yağ asidi bileşimiyapraklara palmitik (16: 0), linoleik (18: 2) ve linolenik (18: 3) asitler hakimdir (Mackay, 2006).

Ana aktif bileşen uçucu yağdır. Başlıca bileşenleri mentol (% 30-55) ve menthone’dur (% 14-32). Mevcut diğer monoterpenlerlimonen (% 1-5), sineol (3,% 5-14), menthofuran (% 1-9), izomenthone (% 1,5-10), mentil asetattır (% 2,8-10). , pulegone (% 4’e kadar), karnizon (% 1’e kadar), sineole içeriğinin 2’den büyük limonen içeriğine oranı.

Luteolin ve 7-glikozit, rutin, hesperidin, eriositrin ve yüksek derecede oksijenli flavonları içeren çeşitli flavonoitler mevcuttur. Diğer bileşenler arasında fenolik asitler ve az miktarda

triterpenler (ESCOP 2003, Julien ve arkadaşları 1984, Litvinenko ve arkadaşları 1975, Croteau, Loomis 1973). Eriocitrin,% 6.6-15.0 konsantrasyon aralığında, eşlik eden baskın flavonoit glikozittir40 klon Menthapiperita üzerinde yapılan bir çalışmada luteolin 7-0-rutinosid, hesperidin ve rosmarinik asit ile (Nair B., 2001).

Yapraklarda bulunan polifenolik bileşiklerin yaklaşık% 75’i bir infüzyon olarak ekstre edilir (Mackay, Blumberg 2006).

Yapraklar: % 1.2 – 3.9 (a / a) uçucu yağ içerir (Blumenthal et al.). Parçalanmış drog en az 9 mg / kg uçucu yağ (ESCOP) içermelidir.

Kurutulmuş yaprak infüzyonunun orijinal yağın% 21’ini (25 mg / L) içerdiği bildirilmektedir (Duband et al., 1992).

İn vitro çalışmalar

Antioksidan

Nanenin antioksidan kapasitesi farklı deney yöntemleri kullanılarak belirlenmiştir. Bazı şifalı bitkiler arasında, Menthapiperitae yaprakları yüksek oksijen radikal emme kapasitesi (ESCOP) gösterdi.

Antimikrobiyal

Yumurta ve hücre kültürü sistemlerinde Influenza A, Newcastle hastalığı virüsü, Herpessimplex virüsü ve Vaccinia virüsüne karşı sulu nane yaprağı ekstrelerinde önemli bir antiviral aktivite bildirilmiştir (Herrmann, Kucera, 1967). Antibakteriyel ve fungisidal aktivite, özellikle nane yağı ile yapılan çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. Salmonellatyphimurium, Staphylococcusaureus ve Vibrioparahaemolyticus‘un büyümesinin inhibisyonu,agar ortamına% 0,1-2,0 (w / v) konsantrasyonlarında yaprakların ilavesi ile elde edilmiştir (Aktug, Karapinar, 1986)

Başka bir çalışmada, sığır vebası virüsünün üzerine 4-8 mg /ml konsantrasyonlarında Menthapiperita yapraklarının sulu ve etanol ekstreleri ile azaldığı gözlendi.(AH ve diğ., 1988).

Nane yaprağından izole edilen ve suda çözünen flavonoitler, böylece 1 ml yaklaşık 0.5 g kurutulmuş yaprağa karşılık gelir, baryum klorürün neden olduğu kobay ileumun kas kasılmasını inhibe eder (Lallement-Guilbert et al., 1970).

Menthapiperita sulu özleri, kurutulmuş tavşan özü taze olandan daha etkili olan izole tavşan duodenumu üzerinde önemli, doza bağlı bir gevşeme etkisi göstermiştir.

Bir kombinasyonun (Iberogast ®) ve bireysel bileşenlerinin (Iberisamaratotalis’tenhidroetanolik bitkisel özler, Menthaepiperitaefolium – 1: 2.5-3.5, Matricariaeflos, Mequorice kökü, Angelicaradix, Carvifructus, Cardus üzerindeki etki şekli marianusfructus, Melissaefolium ve Chelidoniumherba) üzerinde çalışıldı. Nane yaprağı ekstresi, proksimal midede tutarlı bir tepki göstermemiştir gevşeme ve kasılmaya neden olur. (Schemann et al. 2006).

Başka bir çalışmada in vitro model, aynı ürünü ve bazı izole bileşiklerini kullanmıştır. Çalışma, kobaydan alınan bağırsak örneklerinin histamin kaynaklı kasılmalar ve spontanmotilitesi üzerindeki aktivitelerini test etmek için yapıldığındaMenthapiperita, Iberisamara olarak Melissafolium’un spazm azaltmada önemli etkileri olmuştur. (Heinle et al, 2006).

Invivo çalışmalar

Gastrointestinal etki

Kanüllü köpeklerle yapılan deneylerde Nane çayı (0.4 g / kg vücut ağırlığı) safranın salgılanmasını arttırdı. Flavonoitlerin yanı sıra uçucu yağ da etkiyekatkıda bulunmuştur (Steinegger et al. 1992, Pasechnik 1967).

Nane yaprağından karışık flavonoitler (optimum doz 2 mg / kg) köpeklerde koleretik aktivite göstermiştir. Nane yaprağından elde edilen bir flavonoit preparatı olan Flavomentin, safra salgısını uyarmış ve köpeklerde safra asitlerinin 0.5-6 mg / kg (optimum 2 mg / kg) dozlarında sentezini sağlamıştır (Pasechnik 1967).

Kanüle edilmiş sıçanlarla yapılan deneylerde, sıçan başına 0,5 ml nane çayı (1: 5) veya bir flavonoit preparatı (kg başına 3,3 g Nane yaprağına karşılık gelen dozaj) intravenöz enjeksiyonunun safra asitlerini etkilediği gösterilmiştir (Lallement- Guilbert ve diğerleri, 1970). Karminatif etki, Peppermint yaprak özleri tarafından özofagussfinkterintonusundaki bir azalmadan kaynaklanır ve sıkışan havanın serbest bırakılmasını sağlamaktadır(ESCOP).

Domuzların kalın bağırsağında, nane ekstresi ve L-metionin, bağırsak bakterilerinin (ESCOP) metabolizması ile uçucu kükürt bileşiklerinin üretimini azalttı. Başka bir çalışmada (Ando et al. 2003), Holstein tipi inekler, nane ile beslenip amonyak azot rumeninde daha düşük konsantrasyonlar ve protozoaların sayısının azalması gözlenmiştir.

Nanenin biyoaktivitesinin rapor edildiği makalede (Mckay ve Blumberg, 2006), dişi Wistar sıçanları üzerinde yapılan bir çalışmada, nane çayı seçilmiş hepatik faz I metabolize edici enzimler üzerinde modüle edici etkiler gösterildi. 4 hafta boyunca% 2’lik bir çözelti (n = 5) ile ön muamele, sitokrom P450 izoformları CYP1A2 (% 24) ve CYP2E (% 48) aktiviteleri, bir kontrol grubuna kıyasla önemli ölçüde azaldığı görülmüştür.

Kombinasyonun potansiyel antiulcerojenik, antisekretuar ve sitoprotektif aktivitesi (Iberogast ®) ve tek tek bileşenleri (Iberisamaratotalis, Menthae’denhidroetanolik bitkisel özlerPiperitaefolium [0,44 mentol ve menthone içerir] Matricariaeflos, Meyankökü kökü, Angelicaradix, Carvifructus, Cardusmarianusfructus, Melissaefolium ve Chelidoniumherba) erkek Wistar sıçanlarında test edildi. Kombinasyonun modifiye edilmiş bir formülasyonu da üç bileşen alınarak test edildi. Gastrik ülserler akut olarak indometasin ile indüklendi ve simetidin referans anti-ülserojenik olarak kullanıldı. Kullanılan parametreler, mide suyunda serbest asitlik, müsin ve pepsin konsantrasyonları ve mide mukozasındaki prostaglandin ve lökotrien düzeyleri idi.

Mide histolojik olarak incelendi. Hem preparatlar hem de kendi bileşenleri mideyi indometasinin neden olduğu ülseratif hasardan korur, asit ve lökotrienler gibi agresif faktörlerin salınmasını engeller, müsin ve prostaglandinlerin üretimini teşvik eder. Bu etki, yazarlara göre flavonoitlerin varlığına atfedilebilir (Khayal et al, 2001).

Antialerjik etki

Menthapiperita L.’nin yaprak ve saplarının ekstrelarının deneysel alerjik rinit üzerindeki etkilerini açıklığa kavuşturmak için bir çalışma yapılmıştır.

Bu% 50 etanol ekstresinin, sıçan peritonealmast hücrelerinden histamin salınımının inhibisyonu üzerinde doza bağımlı bir etkisi vardı. Bileşik 48/80 bu reaksiyonu indükledi ve inhibisyon, 3 ug / ml’lik bir konsantrasyonda gözlendi. Kolon Kromatografisi ile ayrılmış su,% 50 etanol eluat da 1 ug / ml’lik bir dozda benzer bir etki gösterir. % 50EtOH’nin oral uygulaması, antijen-antikor reaksiyonu ile uyarılan hapşırma ve burun ovuşturmayı inhibe etti. Tekrarlanan uygulama tek bir uygulamadan daha etkilidir (Inoue et al., 2001).

Bu sonuçları takiben, aynı yazarlar Mentha piperita L’den elde edilen flavonoit glikozitlerin antialerjik etkisini incelediler M. piperita L.’nin hava kısmından izole edilen flavonoitler arasında luteolin-7-0-rutinosid 100 ve 300 mg / kg’lık dozlarda antijenin neden olduğu burun tepkisinin doza bağlı bir inhibitör etki gösterdi.

NCS işlemi

500 mg sıcak suda 10 dakika boyunca infüze edilmiş sulu bir Nane yaprağı ekstresi (50 g kurutulmuş yaprak, daha sonra spreyle kurutuldu) 2 tek doz 300 mg / kg ve 16 farede 1000 mg / kg oral yoldan uygulandı çeşitli testlerde etki gösterdi: heksobarbital kaynaklı uyku, keşif davranışı, spontanmotilite ve motor koordinasyon.

Nane özü, sıçanlarda 1000 mg / kg’lık bir dozda, davranış testlerinde, başlangıç uyarımı ile iki fazlı bir etkiye, ardından depresyona neden olur. Görünen etkinin, ekstree bulunan yağdan kaynaklandığı görülmektedir. Daha düşük bir dozda, 300mg / kg, uyarıcı yanıt çok zayıf ve geçicidir ve sadece depresif etki kaydedilir Aynı iki dozda uygulanan aynı Nane yaprağıekstresi, farelerde zayıf bir diüretik etki göstermiştir (DellaLogia et al, 1990).

Diüretik etki

Nanenin diürez üzerindeki etkisi zayıftır. Etkili doz aminofillinden yaklaşık 30 kat daha yüksektir. 1000 mg / kg’da oligüri gözlendi (Dellalogia ve diğ., 1990).

Klinik çalışmalar (kombinasyon halinde)

Kontrollü çalışmalar

STW 5-II’nin fonksiyonel dispepsi tedavisinde etkinliği ve güvenliği, 4 haftalık tedavi blokları için çift kör, randomize, plasebo kontrollü, çok merkezli bir çalışmada değerlendirildi. STW 5-IIIberisamaratotalis taze bitki ekstresi (1: 2,% 50 v / v etanol) ve matricaria çiçeği (Matricaraeflos, 30ml), nane yaprakları özleri (1: 3,% 30 v / v etanol) bitkisel bir kombinasyonudur

(Menthaepiperitaefolium, 30ml), kimyon (Carvifructus, 20 ml), meyan kökü (Liquiritiaeradix, 10ml) ve limon balsamı (Melissafolium, 15 ml). 6 aydır tekrarlayan ve kalıcı dispepsi olan 120 hasta (Roma I kriterleri) gastroenterologlar tarafından hastanelerde ve özelmuayenehanelerde işe alındı. Birincil sonuç ölçütü, aktif tedavi gören hastalarda plaseboya kıyasla azalan standart bir gastrointestinal skorun (GIS) düzelmesiydi (p <0,001). Semptomlar önümüzdeki 4 haftada, aktif tedaviye geçen hastalar için de iyileşti ve plaseboya geçenler için daha da kötüleşti (Madisch et al., 2004).

Meta-analiz

Fonksiyonel dispepsi için altı randomize kontrollü STW 5 çalışması (Iberogast) tanımlandı. Bunlardan üçü plasebo kontrollü çalışmalar olup dahil edilme kriterlerini karşılar ve bu çalışmaya dahil edilir.

Referans kontrollü bir çalışma güvenlik analizini destekledi. Yazarlara göre STW 5, etkinlik ve güvenlilik göz önüne alındığında fonksiyonel dispepsi için geçerli bir terapötik seçenek olduğunu göstermiştir (Melzer et al. 2004).

 

 

4.ANASON

PIMPINELLA ANISUM L.

FAMİLYA: Apiaceae (Umbelliferae)

Botanik eş anlamlıları: AnisumvulgareGaertn

PimpinellaaromaticaBleb

Görsel 4.1Pimpinellaanisumfructus.

  • Bitkisel maddeler

Pimpinellaanisum L., Apiaceae (Umbelliferae) botanik ailesine aittir. Tıbbi kullanım için ilgi duyulan malzeme, genel olarak bütün olan ve anetol; ince, sert, hafif kavisli pedicel’in küçük bir parçası sıklıkla eklenir. Bu bitkisel madde sıvı veya ezildikten sonra katı dozaj formlarında uygulanır.

Pimpinellaanisum L., fructus (anason), kg susuz meyve (Ph. Eur. 7. Baskı) başına 20 ml’den az olmayan bir uçucu yağ (anason yağı) içeriği ile karakterize edilir ve tıbbi özellikleri esas olarak temel içeriğine atfedilir.

Diğer bileşenler arasında bir fenolik glikozit (Dirks ve Herrmann, 1984a; Dirks&Herrmann, 1984b), furocoumarins, esas olarak bergapten (Ceska ve diğerleri, 1987), hidroksikoumarinler, esas olarak umbelliferon (Hänsel ve diğerleri, 1994) ve sabit yağ ve lipitler, esas olarak petroselinik asitten oluşur (Van Loon, 1973). 4 stereoizomeranethole glikol 2′-O-beta-D-glukopiranosid ve 4 stereoizomer 1 ‘- (4-hidroksifenil) propan-1′, 2′-diol 2’-O dahil olmak üzere on iki yeni ve 5 bilinen fenilpropanoidglikozidi -beta-glikopiranosid, anason delikli metanolikekstreın suda çözünür kısmından anethole glikoller ve guaiasilgliserol ile özümlendi (Ishikawa ve ark. 2002).

Anasonun suda çözünür kısmından sekiz 2-C-metil-D-eritritol glikozit ve on iki fenilpropanoidglikozidin izolasyonu ve karakterizasyonu,Kitajima ve ark., 2003. Dört aromatik glikozit, bir alkil glikosid ve bir glukid, Fujimatu ve ark., 2003 tarafından bilinen 24 bileşikle birlikte izole edildi.

Farklı koşullarda depolanan anason trans-anethole, anisaldehit ve diğer bileşim özellikleri açısından bozulma açısından değerlendirilmiştir Güneyli ve Kacarcali, 2002; 1 yıl boyunca değişiklikler nispeten küçüktü ve sadece hava ile temas eden ve yüksek bağıl neme sahip tohumlarda bozulma gözlendi.

  • Bitkisel preparatlar

Kuru olgun meyvelerden buharla damıtılarak elde edilen uçucu yağ da kullanılır.

Anason ve anason yağı için Avrupa Farmakopesinde ayrı monograflar yayınlanmaktadır.

Uçucu yağ, kuru olgun meyvelerin buharla damıtılmasıyla elde edilen berrak, renksiz veya soluk sarı bir sıvıdır (EuropeanPharmacopeia 7. Baskı); ağırlıkça% 1,5 ila% 6 arasında değişir ve esas olarak transanethole (% 80-95) içerir (Hänsel ve diğerleri, 1994; Schultze ve diğerleri, 1987; Shojaii ve Mehri, 2012).

Rezene esansiyel yağının aksine, anason yağı kayda değer miktarda fenson içermez ve ayrıca çok daha az miktarda östrojen, cis-anethole, p-anisaldehit ve psödoizööjenil-2-metilbutirat içerir (Hänsel ve diğerleri, 1994; Schultze et al., 1987).

Anason yağı, sesiniterpen ve monoterpen hidrokarbonları (Kubeczka ve diğerleri, 1978; Schultze ve diğerleri, 1987; Burkhardt ve diğerleri, 1986) linalool ve p-farnesen dahil olmak üzere çeşitli diğer bileşikler içerir.

Anason yağının kalitesi, anisaldehit, anisalketon ve anisik asit gibi anethole oksitlenmiş formların olmamasına bağlıdır.

Tıbbi kullanım için ilgilenilen malzeme meyvedir (yani bütün cremocarp). Bu bitkisel ilaç, katı veya sıvı dozlarda ezildikten sonra uygulanır.

Süperkritik sıvı ekstraksiyonu ve buharla damıtma yoluyla elde edilen yağın verimi ve kalitesi Ondarza&Sanchez, 1990 ve Moyler, 1994 ile karşılaştırıldı. 30 ° C’de karbondioksit ve 80 ve 180 bar arasındaki basınçta süperkritik sıvı ekstraksiyonu ile ekstree edildiğinde, ekstree edilebilen maddelerin toplam miktarı% 3.13 ila% 10.67 arasında değişmiştir. Belirlenen ana bileşikler anethole idi(yaklaşık% 90), p-himachalene (% 2-4), p-anisaldehid (<% 1), östrogo (% 0.9-1.5), cis-psödoizööjenil 2-metilbutirat ve transpseudoizoöjenil 2-metilbutirat (Rodrigues ve ark. ., 2003).

Çeşitli bölgelerin anasonundan elde edilen uçucu yağın bileşimi, bileşimde önemli ölçüde farklılık gösterir.

Doğu Akdeniz Bölgesi ve Güneybatı Asya’ya özgüdür.

Lezzeti, yıldız anason, rezene ve meyan kökü gibi diğer baharatlarla benzerliklere sahiptir. Özellikle Akdeniz çevresinde yiyecek ve alkollü içeceklerin tadına katmak için yaygın olarak yetiştirilir ve kullanılır.

Anason, 0,9 m veya daha uzun boylu büyüyen yıllık otsu bir bitkidir. Bitkinin tabanındaki yapraklar basittir, 3-5 cm uzunluğunda ve sığca loblanırken, gövdeler üzerinde daha yüksekyapraklar tüylü pinnatlıdır ve çok sayıda küçük yaprakçıklara bölünmüştür. Çiçekler, yoğun umbellerde üretilen, yaklaşık 1⁄8 inç (3 mm) çapında beyaz veya sarıdır. Meyve, genellikle “anason” olarak adlandırılan, 3-6 mm uzunluğunda, 1 dry8–1⁄4 inç uzunluğunda, kuru bir şizokarptır.

4.1Tarım

Anason ilk olarak Mısır ve Orta Doğu’da yetiştirildi ve tıbbi değeri nedeniyle Avrupa’ya getirildi. Mısır’da yaklaşık 4.000 yıldır yetiştirilmektedir.

Anason bitkileri en iyi hafif, verimli, iyi drene edilmiş topraklarda yetişir. Toprağın ilkbaharda ısındığı anda tohumlar ekilmelidir. Bitkiler bir taproot içerdiğinden, kurulduktan sonra iyi nakil yapmazlar, bu yüzden ya son konumlarına başlanmalı ya da fideler hala küçükken nakledilmelidirler.

Batı mutfakları uzun zamandır anasonları bulaşıkları, içecekleri ve şekerleri tatmak için kullanmaktadır. Kelime hem bitki türleri hem de meyan kökü benzeri lezzeti için kullanılır. Anason esansiyel yağının en güçlü lezzet bileşeni olan anethole, hem anason hem de Güney Çin, Güneydoğu Asya ve Doğu Asya yemeklerinde yaygın olarak kullanılan yıldız anason (Illiciumverum) adı verilen kuzey Çin’e özgü ilgisiz bir baharatta bulunur. Yıldız anasonun üretimi daha ucuzdur ve Batı pazarlarında P. anisum’u yavaş yavaş yer değiştirmiştir. Eskiden daha büyük miktarlarda üretilirken, 1999 yılına kadar dünya anason esansiyel yağının üretimi 400 ton yıldız anasonuna kıyasla sadece 8 ton idi.

Pimpinella, Türkiye’de 23 tür (beş endemik), iki alttür ve toplam 27 taksonu temsil eden iki çeşit ile temsil edilmektedir. Meyve ve uçucu yağ antispazmodik, antioksidan, antimikrobiyal, böcek öldürücü ve aynı zamanda antifungal etkiler için bilinir. Anason denilen anason meyvelerinin uçucu yağ verimi% 1,5-5,0’dır ve yaklaşık% 90 oranında trans-anethole içerir. Ortalama anason ekim alanı 24200 hektardır ve son 25 yıldaüretim yaklaşık 15.000 tondur. Türkiye’de anason üretiminin% 64’ü Batı Akdeniz bölgesinde (Burdur, Antalya), diğer yetiştirme illeri Konya, İzmir, Denizli, Afyon, Muğla, Balıkesir ve Eskişehir’dir. Suriye, İspanya ve ABD, Türkiye’den anason ithal eden ülkeler arasındadır.

4.2Tıbbi Kullanım

Anason, dispeptikşikâyetlerin yanı sıra solunum yollarının nezlesini tedavi etmek için popüler bir ilaç olarak ve hafif bir balgam söktürücü olarak kullanılmıştır (Bellakhdar ve diğerleri, 1991; Czygan, 1992; Hänsel ve diğerleri, 1994;

Avrupa Farmakopesi, 1997; Weiss, 1997, British HerbalPharmacopoeia, 1983; Steinegger&Hänsel 18; Czygan&Hiller, 2002; Sweetmann, 2002).

Geleneksel Hint tıbbı sisteminde, anason antiseptik, mide, karminatif, uyarıcı olarak ve şişkinlik ve kolik oluşumunu önlemek için kullanılır (Singh ve ark., 2002).

Sıcak sudaki anason karışımının idrar söktürücü ve sindirimsel olduğu (Bellakhdar ve ark., 1991) ve uykusuzluk ve kabızlığın yanı sıra nörolojik bozukluklara halk ilacı olarak bildirilmiştir (Wichtl, 1994).

Geleneksel tıpta, ilacın kadın döngüsü ile ilişkili ağrıyı hafifletebildiği ve galaktagog ve afrodizyak olabileceği de bilinmektedir (Albert-Puleo, 1980; Czygan, 1992; Linares ve Bye, 1987).

Anason ürünlerinin (tentürün) öksürük ve soğuk algınlığında balgam söktürücü olarak kullanımı klinik verilerle desteklenmez, ancak geleneksel tıp kitaplarında iyi bilinir ve rapor edilir. (Weiss, 1985).Bitkisel çaylar Almanya ve Fransa’da yetkilidir; İngiltere’de bir su ekstreına (oral sıvı) izin verilir.

En eski Pazarlama Yetkisi (MA) bitkisel çay (DE) için 1986 ve su ekstreı için 27.04.1992 tarihlidir.

Anason yağı İngiltere’de yetkilendirilmiştir (pastiller ve şurup). En eski MA 01.10.1987 tarihlidir. Anason, anason müstahzarları ve anason yağı içeren çeşitli sabit kombinasyonlar farklı Avrupa ülkelerinde yetkilendirilmiş / tescil edilmiştir.Anason ve anason müstahzarları içeren gıda takviyeleri piyasada bulunmaktadır.

Geleneksel / güncel endikasyonlar ve belirtilen bilgilermalzeme / madde

Ezilmiş anasonlar geleneksel olarak aşağıdakiler de dahil olmak üzere çeşitli semptomların tedavisi için infüzyon olarak kullanılır:

– Dispeptik şikayetler, anormal hormonalsekresyonlar, Helicobacter enfeksiyonları, stres ve psikolojik rahatsızlıklar ve diğer idiyopatik nedenlerin neden olduğu lokal düz kasların fonksiyonel hareketliliğini değiştiren spazmodik rahatsızlıkları içeren çok çeşitli olumsuz semptomlar;

– Şişkinlik ve şişkinlik, bağırsak florasının değişmiş bir bileşimi ile ilişkili semptomlar, esas olarak gıda kaynaklı enfeksiyonlar veya bağırsak içeriği geçişinin yavaşlamasına neden olan fizyolojik değişiklikler;

– Catarrh, solunum yolu enfeksiyonlarına bağlı aşırı epitel hücrelerinin salgılanması genellikle prostaglandin aracılı bronkokonstriksiyona neden olur; pnömosit kirpikleri ile temizlenen bu salgı, esas olarak dökülmüş epitelyal hücreler, mikroorganizmalar ve mononükleer hücrelerden oluşur.

4.3Etki ve Pozoloji

Anason (Pimpinellaanisum L. fructus)

Yetişkin ve 12 yaş üstü çocuklar:

Alman Komisyonu E tarafından günde 1 kez 3 g’lık tek bir doz önerilmektedir (Blumenthal ve ark., 1998).

İlk ESCOP monografı tarafından sağlanan tek doz, bitkisel çay olarak 150 ml su içinde 1-5 g ezilmiş meyveden oluşur (ESCOP, 1996-99; Hänsel ve diğerleri, 1994; Czygan, 1992). Gözden geçirilmiş monografi yetişkinlerin günlük ortalama 3 g dozunu doğrulamaktadır (ESCOP, 2003; Czygan ve Hiller, 2002; British HerbalPharmacopoeia, 1983); Valnet, 1990 günde üç kez 1 fincan çay için yarım kahve kaşığı önerir; Leclerc, 1983, 1 fincan çay için 1 kahve kaşığı bildiriyor.

Toz için günde 0,2 ila 2 g hem Valnet&Leclerc tarafından tavsiye edilir. Czygan, 1992, Komisyon E’ye (günde 1 g 3 kez) değil, aynı zamanda Standardzulassung’a (standart yetki) de atıfta bulunur: aksi belirtilmedikçe, bir balgam söktürücü olarak, bir ila iki çay kaşığından iki defaya kadar taze olarak hazırlanan 1 bardak çay bir gün. Bir çay kaşığı 3,5 g’a karşılık gelir. Bu nedenle geleneksel pozoloji yelpazesi geniştir. Aşağıdaki pozoloji her zamanki gibi düşünülebilir. Uygulamada: 1 ila 3,5 g tam veya (taze1) öğütülmüş veya ezilmiş anason, 150 ml su içinde bitkisel çay olarak günde üç kez.

4.4Kullanım süresi

Anason preparatlarının uzun süreli kullanımı hakkında mevcut güvenlik verilerinin olmaması ve trans-anethole ve estragole gibi bileşiklerin varlığı nedeniyle, iki haftalık bir sınır, geleneksel bitkisel tıbbi ürünler için geçerli olan kendi kendine ilaç endikasyonu. Bu aynı zamanda EMA, estragole içeren bitkisel tıbbi ürünlerin kullanımı hakkındaki kamuya açıklamasında da desteklenmektedir.

1 Öğütülmüş veya ezilmiş anasonun ticari preparatları için başvuru sahibi, uçucu yağ bileşenlerinin içeriğiyle ilgili uygun stabilite testi yapmalıdır.

2 HMPC Estragole içeren bitkisel tıbbi ürünlerin kullanımına ilişkin kamuoyu açıklaması (EMA / HMPC / 137212/2005).

Pimpinellaanisum L., fructus ve Pimpinellaanisum L., aetheroleum EMA / HMPC / 321181/2012 hakkında değerlendirme raporu Sayfa 8/25

“Bitkisel tıbbi ürünlerin tüketiminden kaynaklanan estragolemaruziyet (önerilen pozolojide yetişkinlerde kısa süreli kullanım) önemli bir kanser riski oluşturmaz.”

Etken Maddeleri:Tüm baharatlarda olduğu gibi, anasonun bileşimi kökeni ve yetiştirme yöntemine göre önemli ölçüde değişir. Bunlar ana bileşenler için tipik değerlerdir.

Nem oranı:% 9–13

Protein:% 18

Yağlı yağ:% 8–23

Uçucu yağ:% 2–7

Nişasta:% 5

N-freeekstresi:% 22–28

Ham lif:% 12-25

Özellikle, anason tohumu ürünleri 100 gram baharat başına 0,2 mililitreden fazla uçucu yağ içermelidir.

4.5Klinik Bulgular

Şişkinlik ve şişkinlik de dahil olmak üzere hafif, spazmodikgastro-intestinal şikayetlerin semptomatik tedavisi için kullanılır.

Öksürük ve soğuk algınlığında balgam söktürücü olarak kullanılan geleneksel bitkisel tıbbi üründür. Geleneksel bir bitkisel ilaçtır.

İlgili bileşenlere ilişkin veriler de dahil olmak üzere, bitkisel madde (ler) / preparat (lar) ile ilgili farmakokinetik verilere genel bakış

İnsanlarda anason için veri yok.

Şimdiye kadar, insanlar tarafından trans-anethole metabolizması hakkında çok az şey bilinmektedir. Caldwell’in araştırma grubu, insanlarda trans-anethole metabolizması hakkında, her ikisi de esasen aynı deneyleri içeren iki makale yayınladı (Sangster ve diğerleri, 1987; Caldwell ve Sutton, 1988). Yazarların bu deneylerle ilgili temel sonucu, sadece “trans-anetolunürinermetabolitlerinin doza bağlı olmamasıdır”. Potansiyel Riskleri bilinmemektedir, herhangi bir değerlendirme bulunmamaktadır. Caldwell’in deneyleri temel olarak kemirgenler ve insanlar arasındaki anehole metabolizmasındaki farkı göstermektedir

Radyoaktif olarak etiketlenmiş trans-anetolun (metoksi-14C bileşiği olarak) 1, 50 ve 250 mg’lık doz seviyelerinde ayrı ayrı durumlarda 5 sağlıklı gönüllüye oral yoldan verildikten sonra hızla emilim gösterdiği anlaşılmıştır.Dozun% 54-69’u (14C olarak tespit edildi) idrarda ve% 13-17’si atılan karbon dioksitte elimine edildi; dışkıda tespit edilmedi. Eliminasyonun büyük bir kısmı 8 saat içinde meydana geldi ve doz seviyesine bakılmaksızın ana metabolit (üriner 14C’nin% 90’ından fazlası) Pimpinellaanisum L., fructus ve Pimpinellaanisum L., aetheroleum EMA / HMPC / 321181 hakkında değerlendirme raporu oldu 4-metoksihippurik asit (Caldwell ve Sutton, 1988). Trans-anetol kısmen inaktifmetabolit 4-metoksibenzoik aside metabolize edilir (Schulz ve diğerleri, 1998). 1 mg trans-anethole alan 2 sağlıklı denekle yapılan daha önceki bir çalışma benzer sonuçlar vermiştir (Sangster ve ark. 1987).

Farelerde ve sıçanlarda trans-anethole’un O-demetilasyon ve C3-yan zincirinin oksidatif transformasyonu ile metabolize olduğu bildirilmektedir. Düşük dozlardan sonra (0.05 ve 5 mg/ kg) ağırlıklı olarak O-demetilasyon meydana gelirken, daha yüksek dozlar (1500 mg / kg bw’ye kadar) oksijenli metabolitlerin daha yüksek verimine yol açar (Sangster ve ark., 1984a; Sangster ve ark. 1984b).

4.6Kontrendikasyonlar

Anason veya Apiaceae (Umbelliferae) (kimyon, kereviz, kişniş, dereotu ve rezene) veya anet deliğe duyarlılığı bilinen kişiler anason müstahzarları ve anason yağı kullanmaktan kaçınmalıdır. Rezene bağlı Bet v 1 adlı yaygın bir alerjen de, muhtemelen rinit, anjiyoödem, astım, hırıltılı solunum, ürtiker, egzama, karın ağrısı,kusma ve ishal gibi alerjik semptomlar gösteren kişilerde gözlenmiştir. (Jarolim ve diğerleri, 1997; Garcia-Gonzalez ve diğerleri, 2002).

Çocuklarda ve ergenlerde anason yağı kullanımı, veri eksikliği ve küçük çocuklarda kullanımı en aza indirilmesi gereken estragole varlığı nedeniyle kontrendikedir. Ayrıca, çocuklarda anethole için herhangi bir metabolik veri rapor edilmemiştir ve toksikolojik endişe yaratmaktadır.

4.7Uyarı ve önlemler

Önlem olarak, güvenlik değerlendirmesi için yeterli veri bulunmadığından, 12 yaşın altındaki çocuklarda anason kullanılması önerilmez.

Anason içeriği yüksek (> 5 g) olan preparatlar, aksi belirtilmedikçe iki haftadan fazla alınmamalıdır.

Semptomlar iki haftadan fazla devam ederse veya tıbbi ürünün kullanımı sırasında kötüleşirse hastalar tıbbi yardım almalıdır.

 

4.8İlaç etkileşimleri

Anasonun kanama riskini artırabileceği veya antikoagülanların etkilerini artırabileceği ileri sürülmüştür. Bununla birlikte, “500 ug /ml anasonlu bir metanolikekstreın in vitro bir tahlilinin insan trombositleri üzerinde antiagregan bir etki gösterdiğini” bildiren tek bir bilimsel makale yayınlanmıştır (Okazaki vd., 1998). Heck ve ark., 2000 makalesinde “Alternatif terapiler ve varfarin arasındaki potansiyel etkileşimler” başlıklı makalesinde anasonun “kumarin içerdiği düşünülmektedir” ifadesini kullandı. Ancak “varfarin ile anason etkileşimi hakkında dokümante edilmiş bir vaka raporu olmamıştır”.

Bu nedenle “potansiyel pıhtılaştırıcılar (varfarin), antiplateletler veya kan pıhtılaşmasını etkileyen diğer maddeler veya bitkiler kullanılırken dikkatli olunmasına rağmen, sadece potansiyel bir etkileşim varsayılabilir.

(Pimpinellaanisum L., fructus ve Pimpinellaanisum L., aetheroleum EMA / HMPC / 321181/2012 Sayfa 22/25 hakkında değerlendirme raporu)

Anasondaki kumarinlerin kantitatif profili iyi bilinmemektedir. Anason için literatürde tarif edilen kumarinler şunlardır: bergapten, skopoletin, umbelliferon ve umbelliprenin (Newall ve diğerleri, 1996). Bunların hiçbiri “kumarin benzeri” eylemler (trombositagregasyonu üzerindeki etki) için bilinmemektedir, çünkü bunlar furo- ve hidroksikoumarindir, antikoagülan aktivite dicoumarole bağlıdır. Bu nedenle özel bir dikkat gerekmeyebilir. Uzun süreli kullanımda veya aşırı dozlar yutulduğunda, anetholeunöstrojenik aktivitesi, oral kontraseptif hap ve hormon replasman tedavisi dahil olmak üzere hormon tedavisini etkileyebilir. Mevcut farmakolojik verilere genel bakış -Östrojenik ve antiöstrojenik etkiler), ancak bu potansiyel etkileşim gerçek verilerle doğrulanmamıştır.

Laboratuar hayvanları ile yapılan deneyler, CNS üzerinde etkili olan anason yağı ve tıbbi ürünlerin birlikte alınmasının bitki-ilaç etkileşimlerine neden olabileceğini göstermektedir. Ancak bu bulgu daha ileri klinik doğrulamaya ihtiyaç duyar.

Gebelik ve emzirme: Yeterli klinik çalışma mevcut değildir.

Anason ve anason yağı bileşenlerinin anne sütüne geçip geçmediği bilinmemektedir. Yukarıda belirtilen veriler göz önüne alındığında, önlem olarak, hamilelik ve emzirme döneminde anason yağı ve anason özleri kullanılmamalıdır.

Yeterli veri bulunmadığında, hamilelik ve emzirme döneminde anason ve anason preparatlarının kullanılması önerilmez.

Doğurganlık verisi mevcut değildir.

Anasonun “hafif, spazmodikgastro-intestinal rahatsızlıklar, şişkinlik ve şişkinlik” ve “üst solunum yollarının nezlesi” gibi dispeptikşikâyetler için kullanılması, klinik veriler mevcut olmamakla birlikte, temel olarak deneysel veriler ve uzman görüşü ile desteklenmektedir.

Anasonun tıbbi kullanımı büyük ölçüde antispazmodik, sekretolitik, sekretomotor ve Pimpinellaanisum L., fructus ve Pimpinellaanisum L., aetheroleum hakkında değerlendirme raporundan kaynaklanmaktadır.

(EMA / HMPC / 321181/2012 Sayfa 23/25 uçucu yağının antibakteriyel etkileri)

Farmakolojik veriler, anason alkollü ekstreların ve esansiyel yağın, kasılmaya neden olan çeşitli ajanlar (örn. Metakolin ve karbakol) ile kasılan trakeal ve ileal düz kaslar üzerinde önemli bir rahatlatıcı etkisini göstermektedir.

Yukarıda belirtilen etkilerin, üst solunum yollarının mukoza zarlarının iltihaplanmasının tedavisinde de faydalı bir rol oynaması muhtemeldir. Ayrıca, bu endikasyon anason yağının ana bileşeni olan anetol tarafından sergilenen sekretolitik ve balgam söktürücü etkileri ile de akla yatkındır.

Son olarak, yukarıdaki endikasyonların, özellikle üst solunum yollarının mukoza zarlarının iltihaplanması, şişkinlik ve şişkinlik göz önüne alındığında, patojenik bakterilerin büyümesini inhibe etmede anasonlu ve çok aktif olarak tespit edilen bir dizi bileşiğin olası rolü göz önüne alındığında ve mantarlar hafife alınmamalıdır.

Uzun süreli kullanım ve deneyime dayanarak, HMPC, anason ve anason yağı için aşağıdaki geleneksel kullanım endikasyonlarını önerir: “Geleneksel bitkisel tıbbi ürün

  1. i) şişkinlik ve şişkinlik dahil olmak üzere hafif, spazmodikgastro-intestinal şikayetlerin semptomatik tedavisi için,
  2. ii) soğuk algınlığı ile ilişkili öksürükte balgam söktürücü olarak kullanılır ”

Yukarıda önerilen endikasyonlar sadece klinik araştırma verilerine değil, uzun zamandır geleneksel anason kullanımına dayanmaktadır.

Anasonun diğer geleneksel tıbbi kullanımları yeterli verilerle desteklenmemektedir.

Trans-anethole için tarif edilen östrojenik aktivite, anason alkollü içeceklerin ortak kullanımı ile ilgili epidemiyolojik veriler temelinde anason alkollü ekstrelar için doğrulanmamıştır. Bu nedenle trans-anetholeun önerilen pozolojide bitkisel infüzyon olarak alındığında östrojenik etkiler göstermesi beklenmemektedir.

Ayrıca anason yağının kullanılması durumunda, in vitro ve yüksek konsantrasyonlarda laboratuvar hayvanlarında gösterilen trans-anetholeunöstrojenik aktivitesi ve antifertilite aktivitesi hakkındaki veriler, önerilen pozoloji ve kullanım koşulları göz önüne alındığında (sadece kısa süreli kullanım) insan maruziyeti ile ilgili olarak kabul edilmez( yetişkinlerde ve yaşlılarda).

Birkaç çalışma, östrada ve bazı metabolitlerinin (çoğunlukla habis karaciğer tümörleri) kanserojen etkilerini göstermiştir.

Estragole ‘içeren ürünler (EMEA / HMPC / 137212/2005), metabolizma, metabolik aktivasyon ve estragolekovalent bağlanma profillerinin doza bağımlı olduğunu ve düşük maruz kalma seviyelerinde belirgin bir şekilde azalma eğiliminde olduğunu belirtmektedir. Estragole bağlı genotoksik riskin, anasonda az miktarda bulunması nedeniyle önerilen dozda yetişkinler ve yaşlılar için uygun olmadığı düşünülmektedir.

Bununla birlikte, risk yüksek dozlarda veya uzun süreli kullanımda veya çocuklarda hesaplanamaz.

Anetholeum kullanılarak bir in vitro anti-tümör aktivitesi de rapor edilmiştir. Yukarıda belirtilen veriler ve anasonun tüm kullanımları göz önüne alındığında, önerilen spesifikasyonlara uygun olarak, anason bazlı tıbbi ürünlerin kısa süreli kullanımından kaynaklanan insan maruziyetinin önemli bir kanser riski oluşturma olasılığı düşüktür. Bununla birlikte, güvenlik değerlendirmesi için yeterli veri bulunmaması nedeniyle 12 yaşın altındaki çocuklarda anason kullanılması önerilmez.

Anason yağındaki estragol içeriği yetişkin ve yaşlılarda endişe yaratmaz, çünkü belirtilen kullanım koşulu verildiğinde geleneksel bitkisel tıbbi ürünlerle alım düşünülebilir.

Anason içeren yiyecek ve içeceklerin arka planına kıyasla ihmal edilebilir.

18 yaşın altındaki çocuklarda ve ergenlerde kullanım, estragole bağlı endişeler ve bu popülâsyondaki güvenli kullanımı değerlendirmek için yeterli veri bulunmaması nedeniyle kontrendikedir.Anason için bir liste girişi, anasondan hazırlanan bitkisel infüzyonlarda bulunan az miktarda estragole ve uçucu yağ bileşenlerine bakıldığında, sadece 12 yaşın üzerindeki ergenler, yetişkinler ve yaşlılar için önerilmektedir.

 

  1. SONUÇ VE ÖNERİLER:

Türkiye zengin bitki florası ve kadim tarihiyle binlerce yıldır Bitkisel ürünlerle tedavi konusunda Dünyaya önder olmuştur. Köklü Türk tarihinde Orta Asyada Şamanlarla başlayan bitkisel tedavi Anadolu’da Otacılarla, Atasagunlarla devam etmiştir. Selçuklu ve Osmanlı döneminde oluşan Bitkisel tedavi arşivi çok geniş olmasına rağmen 1960’lı yıllardan itibaren yapılan Kocakarı İlaçları algı operasyonuyla bu köklü bilgiler bir kenara itilmiştir.

Tedavi edici özelliğinden daha fazla koruyucu özelliği olan ve halk sağlığı için önem arzeden Geleneksel Doğal Bitkisel tedavilerimizden uzaklaştıkça hastalıklar artmaya başlamıştır. Bu artışla beraber kimyasal ilaç kullanımı çeşitlenmiş ve fazlalaşmış, bu da vücuda verilen kimyasallardan dolayı hastalıklı bir toplum haline gelmemize sebep olmuştur.

1959 yılında Anadoludan toplanan bitkisel ürünlerle yapılan Panason’un şu an piyasada olmaması bile bunun acı bir sonucudur. Devrim Arabasının içine benzin koymayarak Milli Araç sanayimizin gelişmesine engel olan, Vecihi Hürkuş’a engeller çıkartarak batıran ve Milli havacılık sanayimizi sabote eden karanlık güçler Milli İlaç sanayimizi de yok etmek için ellerinden geleni yapmışlardır. Koruyucu ve tedavi edici doğal bitkisel zenginliklerimizi kullanmamız istenmediği için devamlı engeller çıkarılmış bir yandan da köklü bilgilerimiz ve endemik bitkilerimiz yurtdışına kaçırılmıştır.Katma değeri yüksek ürünler satmamız istenmediği için tonlarca bitkimiz yurtdışına gönderilip karşılığında gramla drog veya etken madde alınmıştır.

2010 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılan GBTÜ Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği ve 2014 yılında yayımlanan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği ile Türkiye’nin özüne dönmesi için bu konuda ciddi adımlar atılmıştır. Hekimler için açılan Getat Eğitimleri ile yıllarca unutturulan Geleneksel tedavilerimiz fitoterapik ve aromatik ürünlerimiz hatırlatılmaya başlamıştır. Bu çalışmalar arttırılarak devam edilmeli Anadolumuzun köklü bilgi ve bitki zenginliğinden acilen faydalanmamız sağlanmalıdır.

2020 yılında yaşadığımızCovid 19 salgınıyla beraber koruyucu tıbbın ve bağışıklık sistemini güçlü tutmanın önemi tekrar ortaya çıkmıştır. Özümüze dönüp koruyucu ve tedavi edici kendi doğal bitkilerimizden faydalanmanın tam zamanıdır. Ayrıca bu salgın Dünyaya Anadolunun tedavi edici, bağışıklık sistemini güçlendirici, kadim koruyucu tıbbını anlatmak için iyi bir fırsattır. Katma değeri yüksek ilaçlar, farmakope kalitesinde droglar, etken maddeler, bitkisel çaylar ihraç ederek Ülkemiz için yüksek ekonomik getiri sağlayabiliriz. Sağlık ürünleri konusunda ekside olan ticari dengemizi koruyucu bitkisel ürünlerimizi kullanıp, ilaç ithalatını azaltarak ve yüksek kazançlı bitkisel ürünleri ihraç ederek artıya geçirebiliriz.

Sonuç olarak, Anadolu’dan yeni PANASON’ların çıkması milli menfaatimiz gereğidir. Kadim eczacılık tarihimiz ve zengin geleneksel tıbbi bitkilerimiz değerlendirilmelidir.

 

 

KAYNAKÇA

Aertgeerts J. Erfahrungen mit Kamillosan, einem standardisierten Kamilleextrakt in der dermatologischen Praxis. Ärztl Kosmetol 1984, 14:502-504

Akdoğan M., Klinik I., Öncü M., Karaöz E, Delibas N.Mentha piperitae L. ve Mentha spicata L.’nin sıçanlarda böbrek dokusu üzerindeki biyokimyasal ve histopatolojik etkilerinin araştırılması. Hum Exp Toxicol 2003,22: 213-219’da açıklanmaktadır.

Aktuğ SE, Karapınar M. Bazı yaygın gıda zehirlenmesi yapan bakterilerin kekik, nane ve defne yapraklarına duyarlılığı. Int. J Food Microbiol 1986, 3: 349-354

Albert-Puleo MJ. Fennel and anise as estrogenic agents. J Ethnopharmacol 1980; 2: 337-344.

Albring M, Albrecht H, Alcorn G, Lücker PW.The measuring of the anti-inflammatory effect of a compound on the skin of volunteers. Methods Find Exp Clin Pharmacol 1983, 5(8):575-577

Ando S, Nishida T, Ishida M, Hosoda K, Bayaru E. Nane beslemesinin sindirilebilirliğe etkisi,ruminal fermantasyon ve protozoa. Livest. Prod. Sci. 2003, 82: 245-248

Augiseau L., Barbin Y., Verbist J-F. İnfüzyondan bağımsız zehirlenme. Plantes médicinales ve phytothérapie, 1987; 21 (2), 149-152’de tarif edilmiştir.

Bradley PR (Ed). British Herbal Compendium, Vol 1. Bournemouth, Dorset UK: British Herbal Medicine Association, 1992, 174–176. Costa Aloísio. Farmacognosia, 6th Ed, Fundação Calouste Gulbenkian, 2002 ; (1):562-571.

Bellakhdar J, Claisse R, Fleurentin J, Younos C. Repertory of standard herbal drugs in the Moroccan Pharmacopoeia. J Ethnopharmacol 1991; 35(2): 123-143.

Blumenthal M, Busse WR, Goldberg A, et al.editors. The Complete German Commission E Monographs: Therapeutic Guide to Herbal Medicines. Austin: American Botanical Council and Boston: Integrative Medicine Communications 1998, 82-83.

Caldwell J, Sutton JD. Influence of dose size on the disposition of trans-[methoxy-14C] anethole in human volunteers. Food Chem Toxicol 1988, 26: 87-91.

Carl W, Emrich LS. Management of oral mucositis during local radiation and systemic chemotherapy. A study of 98 patients. J Prosthet Dent 1991, 66(3):361-369

Czygan F-C. Anisi fructus DAB 10 – Pimpinella anisum L. Z Phytotherapie 1992, 13: 101-106

Della Loggia R, Tubaro A, Lunder TL. Evaluation of some pharmacological activities of a peppermint extract. Fitoterapia 1990; 61:215-221.

 

Duband F, Carnat AP, Carnat A, PetitJean-Freytet C, Clair G, Lamaison JL. Composition aromatique et polyphénolique de l’infusé de Menthe, Mentha x piperita L. Ann. Pharm. Franç. 1992; 50(3):146-155.

Fidler P, Loprinzi CL, O´Fallon JR, Leitch JM, Lee JK, Hayes DL, et al. Prospective evaluation of a chamomile mouthwash for prevention of 5-FU-induced oral mucositis. Cancer 1996, 77(3):522-525

Fluckiger, F.A. and Hanbury. 1879. Pharmacographia. A History of the Principal Drugs of Vegetable Origin met within GB and British India. 2nd ed. London:Macmilliam and Co.

Förster CF, Süssmann HE, Patzelt-Wenczler R. [Optimization of the Barron ligature treatment of 2nd and 3rd-degree hemorrhoids using a therapeutic troika.] Praxis 1996, 85(46):1476-1481 [German]

Hänsel R, Keller K, Rimpler H, Schneider G, editors. Pimpinella. In: Hagers Handbuch der Pharmazeutischen Praxis, Vol 6.5th ed.: Drogen P-Z. Springer-Verlag,Berlin-Heidelberg-New York-London, 1994, 135-156

Heinle H. Et Al, Intestinal spasmolytic effects of STW 5 (Iberogast®) and its components. Phytomedicine 2006; 13 :75-79.

Herrmann EC Jr, Kucera LS. Antiviral substances in plants of the mint family (Labiatae). III. Peppermint (Mentha piperita) and other mint plants. Proceed Soc. Experiment Biol Med.1967:874–878.

Inoue T., Sugimoto Y., Masuda H., Kamei C., Effects of Peppermint (Mentha piperitae L.) Extracts on Experimental Rhinitis in Rats. Biol. Pharm. Bull. 2001; 24(1):92-95

Jeschke E, Ostermann T, Lüke C, Tabali M, Kröz M, Bockelbrink A, et al. Remedies containing Asteraceae extracts: A Prospective Observational Study of Precribing Patterns and Adverse Drug Reactions in German Primary Care. Drug Saf 2009, 32(8):691-706

Khayyal M.T.,Ghazaly M.A., Kenawy S.A., Seif-el-Nasr, Mahram L., Kafafi Y., Okpahyi S., Antiulcerogenic Effect of Some Gastrointestinally Acting Plant Extracts and Their Combination. Arzneimittelforschung/Drug Res. 51(II), 545-553 (2001)

Lallement-Guilbert N, Bézanger-Beauquesne L. Recherches sur les flavonoites de quelques Labiées médicinales (romarin, menthe poivrée, sauge officinale). Plant. Méd. Phytothér. 1970; 4:92-107.

Linares E, Bye RA. A study of four medicinal plant complexes of Mexico and adjacent United States. J Ethnopharmacol 1987, 19: 153-183

Madisch et al, Treatment of Functional Dyspepsia with a Herbal Preparation. Digestion 2004; 69:45-52

Mckay D.L., Blumberg J.B., A review of the Bioactivity and potential health benefits of Peppermint tea (mentha piperita L.), Phytother. Res., 2006 Aug; 20(8):619-633.

Melzer et al, Meta-analysis: phytotherapy of functional dyspepsia with the herbal drug preparation STW 5(Iberogast) (Abstract) Aliment. Pharmacol. & Therap. 2004; Vol. 20:1279

Nadkarni’s. Indian Materia Medica. Bombay, Popular Prakashan 1999; (1); 788-790.

Nasemann T, Menzel I. Kamillosan in der Dermatologie. In: Demling L, Nasemann T, Rosch W. Erfahrungstherapie – späte Rechtfertigung. Internationales Symposium Wien, 30-31 Mai. Verlag G. Braun, Karlsruhe 1975, 49-53

Pasechnik IK, Gelia EV. Choleretic preparation from peppermint. Farm. Zh. (1Gey) 1966, 21:49-53; through Chem. Abstr. 1967;66:36450.

Peppermint Leaf– Menthae piperitae folium. European Pharmacopoeia 6.0 Council of Europe. 01/2008:0406

Peppermint; American Botanical Council, HerbalGram. 2006; 72:1, 4-5.

Proença da Cunha et al, Plantas e produtos vegetais em Fitoterapia, Fundação Calouste Gulbenkian, 2003, 388-390.

Rodrigues VM, Paulo T, Rosa V, Marques MMO, Petenate A, Meireles MAA. Supercritical extraction of essential oil from aniseed (Pimpinella anisum L.) using CO2: solubility, kinetics and composition data. J Agric Food Chem 2003, 51: 1518-1523

Romero-Jimenez M, Campos-Sanchez J, Analla M, Munoz-Serrano A, Alonso-Moraga A, Genotoxicity and anti-genotoxicity of some traditional medicinal herbs. Mutat. Research, 2005; 585(1-2):147-155

Samarth RM, Goyal PK, Kumar A., Modulation of Serum Phosphatases Activity in Swiss Albino Mice Against Gamma Irradiation b Mentha piperitae Linn. Phytother. Res. 2002; 16, 586-589

Samman MA, Bowen ID, Taiba K, Antonius J, Hannan MA, Mint prevents shama-induced carcinogenesis in hamster cheek pouch. Carcinogenesis 1998; 19:1795-1801.

Sangster SA, Caldwell J, Hutt AJ, Anthony A, Smith RL. The metabolic disposition of [methoxy-14C]- labelled trans-anethole, estragole and p-propylanisole in human volunteers. Xenobiotica 1987; 17: 1223-1232.

Sangster SA, Caldwell J, Smith RL, Farmer PB. Metabolism of anethole. I. Pathways of metabolism in the rat and mouse. Food Chem Toxicol 1984b, 22: 695-706.

Schemann et al, Region-specific effects of STW5 and its components in gastric fundus, corpus and antrum. Phytomedicine 2006; 13, 90-99.

Schilcher H. Phytotherapy in Paediatrics. Stuttgart: Medpharm Scientific Publishers, 1997,80.

Schmidt M. Die Kamille als Heilpflanze. PTA heute 1988, 2(10):312-315

Schulz V, Hansel R, Tyler VE. Rational Phytotherapy. A Physician’s Guide to Herbal Medicine. Springer, New York; 1998: 159-160.

Singh G, Kapoor IPS, Pandey SK, Singh UK, Singh RK. Studies on essential oil: Part 10; Antibacterial activity of volatile oils of some spices. Phytother Res 2002, 16: 680-682.

Steinegger E, Hiinsel R. Pfefferrninzbldtter undPfefferminzbl. In: Pharmakognosie, Sth ed. Ber-lin: Springer-Verlag, 1992: 302-304.

Stiegelmeier H. Therapie unspezifischer Magenbeschwerden mit Kamillosan. Kassenarzt 1978, 18:3605-3606

Troll W, Patzelt-Wenczler R. Kamillosan-Therapie bei Erkrankungen im HNO-Bereich. Jatros HNO 1990, 5:3-8

Weiss RF. Herbal Medicine. Gothenberg, Sweden: Ab Arcanum and Beaconsfield: Beaconsfield Publishers Ltd, 1985: 203-204.

Wichtl M. Herbal drugs and phytopharmaceuticals, Bisset NG editor., CRC Press. Stuttgart 1994, ,73– 75.

https://en.wikipedia.org/wiki/Matricaria_chamomilla

https://www.ema.europa.eu/en/medicines/herbal/matricariae-flos

https://www.ema.europa.eu/en/documents/herbal-monograph/final-european-union-herbal-monograph-matricaria-recutita-l-flos_en.pdf

https://www.ema.europa.eu/en/documents/herbal-report/final-assessment-report-matricaria-recutita-l-flos-matricaria-recutita-l-aetheroleum_en-0.pdf

https://www.ema.europa.eu/en/medicines/herbal/menthae-piperitae-folium

 

https://www.ema.europa.eu/en/documents/herbal-report/assessment-report-mentha-x-piperita-l-folium_en.pdf

 

https://www.ema.europa.eu/en/documents/herbal-monograph/draft-community-herbal-monograph-pimpinella-anisum-l-fructus_en.pdf

 

https://www.ema.europa.eu/en/documents/herbal-report/final-assessment-report-pimpinella-anisum-l-fructus_en.pdf

https://www.ema.europa.eu/en/documents/herbal-report/draft-assessment-report-pimpinella-anisum-l_en.pdf

https://en.wikipedia.org/wiki/Anise


Copyright by Afitat 2020. Tüm Hakları Saklıdır.